Kayıtlar

Dikkat etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Örümceğin sırtındaki haç

Resim
Araneus diadematus... Anadolu'da yaygın olan bir türünün ayırt edici özelliği sırtındaki bu haç simgesi imiş. Bu bilginin doğru olup olmaması bir yana resminden de anlaşılabileceği gibi sırtında bariz bir haç simgesi var ve resimlerde arama yaparsanız çok daha fazla ve farklı haç simgeli örneklerini bulabilirsiniz. Bazı yabancı sitelerde bu resmi alıp Hristiyanlık propagandası yapanlara rastladım. Aslında oldukça tanıdık bir çaba bu... Gelelim bu tarafa... Belki son yıllardaki Kur'an okumalarının da artışı ile en azından genç neslin bu tür resimlere bakışı makul bir seviyeye gelmiş olabilir ancak hâlen medyada ve belli kesimlerde bu tür tabiat çizgileri Allah'ın yüceliğinin bir delili gibi anlatılıyor çeşitli program ve sohbet ortamlarında. Ağaç dallarının diziliminden tutun da karpuz kabuğunun üzerindeki berelerin şekline kadar uzanan bir "arayış"tan bahsediyoruz. Aramak güzel ancak aranan şey Allah'ın yaratma mucizesi değil de objeler üzerinde şu

Uzay çöpleri

Resim
(Tüm görseller, mesele anlaşılsın için oluşturulmuş illüstrasyonlardır.) 4 Ekim 1957’de Sovyet bilim adamlarının geliştirdiği dünyanın ilk yapay uydusunun uzaya fırlatılmasıyla aktif uzay incelemeleri dönemi başlamış oldu. Şimdi ise dünya genelinde her yıl  500 ’ü aşkın uzay aracı ve uydu uzaya gönderiliyor.  Farklı bilgilere göre şu anda, 10 cm’den büyük olan  21.000  parça uzay çöpü yörüngede dolaşmakta. Ayrıca 1 ile 10 cm arasında boyutlara sahip  500.000  parça da söz konusu. Uzay çöplerinin toplam ağırlığı ise  7000 ton  civarında.  Bir milimetreden daha büyük boyutta olan 130.000.000' dan fazla nesnenin şu anda yörüngemizi tıkadığını tahmin ediliyor.  Bunların büyük bir çoğunluğu oldukça hızlı bir şekilde hareket ediyor. Radarlarla tespit edilebilecek boyuttaki yaklaşık 12.000 büyük parça sürekli gözlem altında tutuluyor. Bu çöpler her ne kadar uzay kuruluşları tarafından izlenmeye çalışılsa da tümünü izlemek maalesef mümkün olamıyor. Dünya'nın etrafında ortalama  2

Yılbaşı alerjisi...

Resim
1 Ocak 2018... Pazar günü, öğle namazı öncesi...Caminin yarısı doluydu ve vaiz şöyle diyordu: "Bir Alman kurban bayramında bayram namazına gelse, kurban alıp kesse ne dersiniz? Müslüman olmuş dersiniz değil mi? Peki bir Müslüman evine çam ağacı alıp, yılbaşı akşamı hindi pişirip, içki içerek yılbaşı kutlarsa ona ne denir?" Neredeyse herkesin bildiği ama bilinçli veya bilinçsiz, sürekli atladığı konu şu ki modern yılbaşı kutlamalarının Hristiyanlıkla da çok bir alakası bulunmuyor. İşid'in eylemleri ne kadar "İslâmî" ise modern dünyanın yılbaşı kutlamaları da o kadar Hristiyanîdir. Bir an kendimizi Almanya'da veya halkının çoğunluğu Hristiyan olan başka herhangi bir ülkede düşünelim ki bu şekilde olan yüz milyonlarca Müslüman var. İnsanlar taşkınlık da yapmadan uygun şekilde noel kutluyorlar veya paskalya kutluyorlar. Bir Müslüman olarak nasıl bir tavır alacağız? Tersinden düşünelim. Ramazan ayında gayrimüslimler veya en azından temsilcilerinin katıldı

Bir görüş... (Kudüs)

Resim
Beni bu alıntıyla tanıştıran Hüseyin abiye teşekkürlerimle... Katılırsınız veya katılmazsınız ama üzerinde biraz olsun düşünmeye değer: -Alıntıdır- "Ellerindeki en değerli şey olan Allah’ın Kitabına sahip çıkamamış bir toplum, değil Kudüs'e hiçbir şeye sahip çıkamaz. Ancak boş sloganlar savurur. Gerçek anlamda sahip çıkılması gereken tek şey Allah’ın kitabıdır. Bu da ondaki her emri hayata aktarmakla olur. Üstelik Allah'ın yeryüzündeki hiçbir bölgeye sahip çıkılmasına dair bir emri yoktur ama faiz yemeyin, namazı tam kılın, zekatı verin, zinaya, içkiye, kumara yaklaşmayın emirleri vardır. Dünyadaki her beldeye ancak O'nun emirlerine uyularak sahip çıkılabilir. Oturdukları yerden asla güç yetiremeyecekleri işler için sloganlar savurmak görevlerini yapmamış acizlerin işidir...."

Kutlama...

Resim
Vakti geldi yine... Hadi aşure yiyip Kerbela'yı "kutlayalım"...(!) Bu katliama takılıp kalmayalım, aşurenin içine koyacağımız malzemeler kadar bile aklımızda yer işgal etmesin. Sonra yeni Kerbelaların bir daha olmamasını ümit edelim... Niçin, neden, nasıl sorularını sorup da yormayalım değerli zihinlerimizi. Eşimizi, çocuklarımızı, evimizi, arabamızı, telefonumuzu, kıyafetlerimizi düşünelim. Bir Müslüman, daha Hâtem-ül Enbiyâ (s.a.v.) vefat edeli bir kaç sene olmadan nasıl kardeşlerini keser, ilerleyen yıllarda nasıl olur da o'nun torunlarını zehirleyerek, kılıçtan geçirerek katleder gibi boş sorularla meşgul olmayalım. Yeni çıkan diziler var onları düşünelim. Partimizi düşünelim. Alacağımız ihaleleri düşünelim. Yeni bir şeyler almak için krediler çekelim. Sonra yeni Kerbelaların bir daha olmamasını ümit edelim, her gün yenisinin yaşandığı bu kaypak dünyada... Bir tabak daha almaz mıydınız?

Bayram...

Resim
Hadi bayram edelim... -alıntı- Uzun bir nöbetti bizimkisi… Ümmetin umudu olmak için çıkılan uzun ve zorlu bir yolculuğun nöbeti… Şehir şehir, mahalle mahalle, ev ev tutulacak bir nöbet... Kimimiz terk etti tepeyi, ganimetlerin peşinden koşup gittik. Ne zafere ulaşabildik, ne de ganimet toplayabildik… Ne evlerimizi koruyabildik, ne şehirlerimizi, ne de nesillerimizi... Tüm tepeleri kaybettik… Kimimiz karaya çıkınca Allah’ı unuttu... Ne gemide verdiğimiz sözü tutabildik ne de karada adam gibi durabildik… Kimimiz bahçe sahiplerinin imtihanına tutuldu… Kimse görmeden toplayacaktık mahsulümüzü. Büyük bir musibete duçar olduk. Ne mahsul toplayabildik, ne de kimse gördü bizi… Her şeyimizi kaybettik… Kimimiz amansız bir “vehn” hastalığına yakalandı bu yolda… Dünya sevgisi ve ölüm korkusu kapladı yüreklerimizi. Yürürken mal, makam, şan, şöhret, güç, kuvvet ne varsa topladık yoldan. AVM’lerin, lüks İslami otellerin, milyarlık iftar sofralarının pençesinde tükenip gittik… Dünya selinin

Tutu(namı)yoruz...

Resim
Sonuna yetiştiğim şahane bir vaazı şöyle bitirdi vaiz geçen hafta: "Kişinin oruç tutup tutmadığı Ramazan'dan sonra belli olur. Hacılık Kâbe'de değil, oradan dönünce belli olur. Namazın kabul olunup olmadığı namaz sonrası hayatla belli olur..." En ağır çalışanımız bile ne kadar etkileniyor olabilir ki belirli bir süre hiçbir şey yememek-içmemek ve cinsî münasebette bulunmamaktan? Çünkü arada ne kadar zaman olursa olsun günde iki defa yiyip-içiyoruz. Hele hele yoksulların hâlinden anlamak gibi anlamsız bir sebebe bağlayıp bu harikülade ibadeti pul etmek de nedir? Planlı bir açlık ile hangi yoksulun hâlinden anlayabiliriz biri bana anlatsın? Yeme-içme vb. rutininden kurtulup en az çalışan yetilerimizi -akletme, düşünme, sorgulama gibi- bu ay boyunca faaliyete geçirmediğimiz sürece hiç yere aç kalmış olup çıkacağız yine bu aydan. Binbir çeşit yiyeceğin olduğu iftar sofralarını gezerek de bu amaca ulaşmamız mümkün değil. Bugün acaba hangimiz Allah Resulü s.a.v

Bir selâm

Resim
"Ben öyle herkesin evinde yiyemem, herkesin yaptığını içim almaz, yiyemiyorum n'apiyim..." diye gittiği misafirlikte, kendisi için ev sahibinin emek verip hazırladığı yiyecekleri ağzına sürmeyip de lokantalarda, fastfoodçularda, pizzacılarda, kebapçılarda elin adamlarının ne idüğü belirsiz malzemelerden yapıp sattığı "şey"leri, üstelik üzerine dünya para vererek hunharca yiyip yutan görsel medya edilgenlerine, yemek seçen zorbalara, tat fukaralarına, mantık âbidelerine ve vefâ yoksunlarına selâm olsun. Sen öyle değil misin? O zaman alınmana gerek yok.

Bağ-la-m

Resim
" ...sarhoşluk veren şeyler ve şans oyunlarında... insanlar için bazı yararlar vardır..." Bakara Sûresi 219. âyet Nasıl yani? Kur'an'da içki ve kumarın faydası olduğu mu yazıyor? Evet, yazıyor, inanmayan açıp okuyabilir. Bugün özellikle görsel iletişimin muazzam imkanlara ulaşması sonucu görsel manipülasyonun yolları da geometrik olarak artıyor. O yüzden herhangi bir konu hakkında okuduğumuz, seyrettiğimiz, dinlediğimiz haber, yorum vb. üzerinde hüküm sahibi olmadan önce çok dikkatli araştırmamız şart. Aslına bakarsanız bu durum tarih boyu böyleydi. "Bi dur dinle" deriz değil mi? Evet, bi durup dinlemeli, ardını-arkasını, başını-sonunu iyice değerlendirmeli, hak ettiği değeri vererek üzerinde düşünmeli ve tüm bunlardan sonra bir sonuca varmalıyız. Gözümle gördüm, kulağımla dinledim, elimle elledim gibi argümanlar hiçbir hüküm için geçerli sebep olamaz. Mesela Efendimiz (s.a.v.) in "Yürek eti yemezseniz, imanınız olmaz" şeklinde bi

Aşırı israf...

Resim
Günde milyonlarca, yılda milyarlarca ekmeğin, üstelik israfın büyük günahlardan olduğu Müslüman ülkelerde göz göre çöpe atılması dahi tek başına Müslüman halkların dinlerinde ne kadar ciddi ve samimi olduklarının bir göstergesi aslında. Üstelik nimet deyince akla ilk gelen gıdadır ekmek. Mesela kültürümüzde öpüp başa konur. Ancak öpüp başımıza koyduğumuz her şey gibi, kendisine fiilen verdiğimiz değer doğru orantılı değil. İstatistik bilgiler ve tablolarla can sıkmayacağım. Bunlara isteyen kolayca ulaşır. Zaten bu bilgilerin çok etkisi de olmuyor. Bir öğün sonra yine aynı şekilde gıda israfına devam ediyoruz. Hiç ettiğimiz, yarım tüketip çöpe attığımız tek şeyse gıda değil ne yazık ki. İnsan ilişkilerimiz, fiziksel ve sosyal çevremiz, bedenimiz hepsi bu zulümden payını alıyor. İsrafı gerçekten fark etmekse çoğunlukla o kadar kolay olmuyor. Her canlı içine doğduğu veya bir şekilde yaşamaya mecbur bırakıldığı ortama, hayat şartlarına alışıyor; ama  tek hücreli canlılardan veya hayvanlar

Bin kere nasıl?!

Yemen'de, Irak'ta, Afganistan'da, Arakan'da, Filistin'de, Suriye'de, Türkistan'da, Güney Amerika'da, Afrikada hasılı dünyanın dört bir yanında tarih boyunca bu kadar ölüme, cinayete, zulme doğrudan veya dolaylı olarak neden olup da akşamları kendi çocuklarının başlarını nasıl okşayabiliyorlar, nasıl uyuyabiliyorlar?!  Sana nasıl olduğunu söyleyim mi? Sadece bir su kuyusu olsa onlarca çocuğun ve toplamda milyonu aşan çocuğun hayatta kalabileceğini, bir kaç tane battaniyesi ve biraz kuru gıdası olsa ailesini hayatta tutabilecek binlerce insanın olduğunu, ufak ve ucuz bir operasyonla gözündeki kataraktı alınarak görmeye başlayabilecek kardeşlerimiz olduğunu  bildiğimiz halde (liste o kadar uzatılabilir ki...) biz hâlen nasıl bu şekilde yaşayabiliyorsak işte o caniler de öyle yaşıyorlar. Buna alışmak deniyor sanırım.  Çünkü ne büyük dertlerimiz var bizim... Yeni bir telefon, araba, ev-arsa filan almamız lazım. Koltuk takımını yenilememiz lazı

Devletler hukuku

Resim
Cemal Nadir'in meşhur çizimi... Sadece devletler hukuku için geçerli olduğunu kim söyleyebilir?

Caaanım pidem!

Resim
Daha pide kuyruğunda orucunu yiyen müslümanlar görüyorum her gün ama her gün! Otuz kişi sırada bekliyor insan gibi, sonra otuzumuzdan daha akıllı biri geliyor ve yandan geçip pidesini alıp gidiyor, peşine bir başkası ve bir başkası daha... Eleştirilecek çok şey var. Biz, sırada bekleyenler olarak bu bozgunculara müdahale etmiyoruz, fırıncı olayı gördüğü halde o adamlara "hayır" çekmiyor, yani her tarafından kokuşmuşluk. Basit bir olay gibi gelebilir ama daha pide sırasında bile hak-hukuk nedir bilmezken, umursamazken yahut ve hatta daha önemlisi bu densizlere tepki göstermezken nasıl olacak da hayatın diğer alanlarında başarı gösterebileceğiz? Bu iş her yerde böyle bu ülkede. Bu ikiyüzlüler her yerdeler. Konuşmaya gelince de bu adamlar seni-beni cebinden çıkartıp bozuk para gibi yazı-tura oynuyor. Böyle olmaz, böyle olmaz... Orucun batsın senin, al pideni al, tıka basa ye! Ama dikkat et hak yemek çok fena şişkinlik yapar!

At, avrat, evlat...

Resim
Her zaman üçüncü kelimede bir yanlışlık olduğunu düşünmüştüm. Fazla domestik (hanım evladı) ya da fazla feminen (karı kılıklı) bi yorum olduğu düşünülebilir ama Allah biz'e bir bebek bağışladığında başka türlü düşünmek zor oluyor. Bi kere "silah" kafiyeyi bile bozuyor. Barınma, güvenlik ve ulaşım imkanları; beraber yaşanacak bir hayat arkadaşı ve sonrasında da bir çocuk. Sıra böyle ilerlemeli. Güvenliği sağlayan şey silah değil ki. O, tam tersi güvensizliğin sembolü. Tamam, çocuk sahibi olamayanların durumu ne olacak peki? Bu da ayrı bir imtihan. Çocuklu veya çocuksuz her şey sınanmamız için. Neticede hiç evlen(e)meyen insanlar da var. Kimse birinin diğerinden daha kolay olduğunu iddia edemez. İmtihanların en çetrefellisi evlat ile olanı olsa gerek. Evlenerek aldığınız eş sorumluluğu ile kıyaslanamayacak ölçüde bi yük geliyor insanın omuzlarına, beyniniz adeta ikiye bölünüyor. Anne-babanıza olan saygınız tavan yapıyor. Yolda-belde, televizyonda, internette ya da kita

Aynı

Resim
An itibariyle, normal sarımsağın tadını almak ama yedikten sonraki her türlü etkisinden uzak durabilmek adına ilk defa kullandığım toz sarımsağın beni amacıma zerre kadar yaklaştırmadığını tespit etmiş bulunuyorum. Ne bileyim hani normal ekmekle kıtır ekmek arasındaki fark gibi olur diye düşünmüştüm ama olmadı. Yani boşuna uğraşmayın, kullanım kolaylığından başka (kuru kullanmak gereken bazı karışımlar haricinde) hiç bir dalgası yok. 

Görmek

Resim
Geçenlerde göz yanılmalarıyla ilgili bir çalışma seyrettim ve gör(e)mediğime olan inancım bir kat daha arttı. "Gözümle görmeden inanmam", "gözümle görmediğime inanmam" yada "gözlerimle gördüm ben" diyerek cümleye başlayanlara karşı daha da bi temkinliyim gayrı. Bu güzide organımızın ne kadar kolay manipüle edildiğini görünce insanın kendine güveni kayboluyor. Bu gölgeler dünyasında gözünle gördüğüne nasıl inanabilirsin ki? Belki tüm duyular için bu geçerli ama görme duyumuz en yanıltıcı olanı ve de en yaralayıcı sonuçlara neden olanı. Yani salatalıkla sakız kabağının kokusunu birbirine karıştırsanız sorun olmaz ama az önce bıçaklanmış birisini kurtarmaya çalışan bir adamı birkaç saniyelik gecikmeyle katil sanıp hiç yere hapse atabilirsiniz. O vakit "görmek" dediğimiz mefhumu yeniden tarif edip ona göre "gördüm" diyebilmemiz gerekiyor. Günlük yaşantımızdan ülke yönetimine, adalet sisteminden çocuk yetiştirmeye kadar; salt beş

Daha kolay

Resim
Bi yerde okumuştum: "İnsanları kandırmak, onları kandırıldıklarına ikna etmekten daha kolaydır." diyordu. Bi dur bakalım internette araştırayım kim söylemiş diye yeltendim, sonra "bi dur" dedim, "bi dur!". Çok doğru bi söz... Ya sevmediğim biri söylemişse, o zaman bütün etkisini yitirecekti bende. Sözün sahibini sözün kendisinden daha fazla önemsiyoruz çünkü. Bu bazen temkinli olmamızı sağlasa da çoğunlukla olumsuz sonuçlara yol açar.  Kan(dırıl)mamıza neden olur durur.

Adil olun!

Resim
"Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır." Mâide Sûresi. 8. ayet

Seçim...

İnanmış insanlar olarak, tabî şartlarla hayatının sonuna gelmiş ve sonlu ve sahte dünyayı terk edip sonsuz ve gerçek bir hayata adım atmış olan sevdiklerimize üzüldüğümüz kadar yahut bunun onda biri kadar da olsa, etrafımızdaki ve dünyamızdaki yanlışlıklara üzülmüyorsak iki ihtimal var demektir: Ya inancımızda samimi değiliz ya da "kaybettiğimiz" sevdiklerimize karşı hissettiklerimizde... Gelin beraber seçelim...

Zalimlere

Resim
Rahmân ve Rahîm Allah'ın adıyla, "Onlar ittifak içinde oldukları zaman [bile], ancak sağlam kaleler içinden veya surlar arkasından savaşırlar. Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir; sen onları birlik sanırsın, halbuki [aslında] kalpleri [birbirlerine] karşı soğuktur: çünkü onlar akıllarını kullanmayan bir topluluktur." Haşr Suresi 14. ayet

Rastgele

Değerlendirenler

Kim terörist?

Kim terörist?

Misafirler