Kayıtlar

Yazı(m) etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Sessiz Gündem: YEMEN – 1

Resim
Yıllardır Suriye ve Irak işgalleri gündemimizde yoğun bir yer tutuyor. Oysa tıpkı Myanmar ve Doğu Türkistan ve daha birçokları gibi çok da gündemimiz de olmayan ancak siyasî ve askerî krizin yanında oldukça büyük bir insanî krizin yaşandığı bir ülke var:  Yemen! Zaman zaman ana haber bültenlerinde yer alsa da, gerek tartışma programlarına konu edinilmemesi gerekse yeterli sıklıkta haber konusu olmaması nedeniyle daha çok internet sitelerinden takip edebiliyoruz Yemen’deki iç savaşı. Bu yazı serisi, dikkatlerimizi biraz bu ülkeye çekmek amacıyla hazırlandı. İlk olarak ülke ile ilgili bazı temel ve tarihi bilgilere geçelim. Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Yemen’in bugünkü nüfusu yaklaşık 30 milyon. Ülkede kişi başına milli gelir 2 bin 500 dolar civarında ve iç savaş nedeniyle ekonomi büyük bir hızla küçülüyor. 2017 yılı itibariyle yüzde 52’sinin elektriğe sahip olmadığı Yemen nüfusunun yüzde 81’i insani yardıma muhtaç durumda yaşıyor. Yemen’de %1 oranın

Çanakkale geçilmedi (mi)

Resim
Baştan şerh düşmekte fayda görüyorum. Bu yazının amacı kesinlikle bu büyük mücadeleye, kahramanlığa herhangi bir leke sürmek veya çamur atmak değildir. Bu toprakların en cesur, en fedakâr ve hatta en aydın insanları hak bir dava uğrunda, bir insanın ömründe verebileceği en büyük şeyi yani canlarını vererek “Allah yolunda öldürülenler” mertebesine ulaştılar. Yazının amacı, her konuda olması gerektiği gibi bu konuda da duygusal, hamasi ve aşırı söylemlerden uzak durarak bir bakış açısı geliştirmeye çalışmaktır. Çanakkale Savaşı’nda yaklaşık olarak müttefiklerin 252.000, Osmanlı’nın ise 250.000 kayıp verdiği yaygın bir söylem ise de Genelkurmay Başkanlığı'nın 1980'de * yayımladığı “Birinci Dünya Harbi'nde Türk Harbi 5. Cilt 3. Kitap”ta geçen bilgilere göre şehitlerimizle ilgili kayıt altına alınmış şehit rakamı 57.263’tür. Burada dikkat edilmesi gereken husus, Osmanlı kayıtlarının sadece savaş esnasında ölenleri şehit olarak kaydettiğidir. Yaygın olarak bilinen 250.000 s

Örümceğin sırtındaki haç

Resim
Araneus diadematus... Anadolu'da yaygın olan bir türünün ayırt edici özelliği sırtındaki bu haç simgesi imiş. Bu bilginin doğru olup olmaması bir yana resminden de anlaşılabileceği gibi sırtında bariz bir haç simgesi var ve resimlerde arama yaparsanız çok daha fazla ve farklı haç simgeli örneklerini bulabilirsiniz. Bazı yabancı sitelerde bu resmi alıp Hristiyanlık propagandası yapanlara rastladım. Aslında oldukça tanıdık bir çaba bu... Gelelim bu tarafa... Belki son yıllardaki Kur'an okumalarının da artışı ile en azından genç neslin bu tür resimlere bakışı makul bir seviyeye gelmiş olabilir ancak hâlen medyada ve belli kesimlerde bu tür tabiat çizgileri Allah'ın yüceliğinin bir delili gibi anlatılıyor çeşitli program ve sohbet ortamlarında. Ağaç dallarının diziliminden tutun da karpuz kabuğunun üzerindeki berelerin şekline kadar uzanan bir "arayış"tan bahsediyoruz. Aramak güzel ancak aranan şey Allah'ın yaratma mucizesi değil de objeler üzerinde şu

Yılbaşı alerjisi...

Resim
1 Ocak 2018... Pazar günü, öğle namazı öncesi...Caminin yarısı doluydu ve vaiz şöyle diyordu: "Bir Alman kurban bayramında bayram namazına gelse, kurban alıp kesse ne dersiniz? Müslüman olmuş dersiniz değil mi? Peki bir Müslüman evine çam ağacı alıp, yılbaşı akşamı hindi pişirip, içki içerek yılbaşı kutlarsa ona ne denir?" Neredeyse herkesin bildiği ama bilinçli veya bilinçsiz, sürekli atladığı konu şu ki modern yılbaşı kutlamalarının Hristiyanlıkla da çok bir alakası bulunmuyor. İşid'in eylemleri ne kadar "İslâmî" ise modern dünyanın yılbaşı kutlamaları da o kadar Hristiyanîdir. Bir an kendimizi Almanya'da veya halkının çoğunluğu Hristiyan olan başka herhangi bir ülkede düşünelim ki bu şekilde olan yüz milyonlarca Müslüman var. İnsanlar taşkınlık da yapmadan uygun şekilde noel kutluyorlar veya paskalya kutluyorlar. Bir Müslüman olarak nasıl bir tavır alacağız? Tersinden düşünelim. Ramazan ayında gayrimüslimler veya en azından temsilcilerinin katıldı

İl(l)etişim ve Fosyal Medya

Resim
"Eskiden böyle miydi, telefon mu vardı, internet mi vardı; ama insanlar verdiği sözde dururdu" tarzında basit (adi anlamında değil, "simple" anlamında) eleştirilerle günümüz yaşam şeklini eleştirmek pek anlamlı değil. Eleştirilecek bir çok yönü olduğu doğrudur -her çağ gibi- ancak bu ve nevi cümleler, bu yaşam şeklini devam ettirmemizi engelleyemez. "İnsan yediği şeyi paylaşır mı, gittiğin yerlerden kime ne?" diye eleştiren kişiyi bir kaç yıl sonra hunharca bu tür paylaşımları yaparken görüyorsunuz. Çok da fazla olmayan bir zaman önce fotoğraf kameralarının objektifini kendine çevirip fotoğraf çeken insanlar dünya kırosu, bu şekilde çekilen fotoğraflar da horseshit muamelesi görürken bugün yerlisinden yabancısına en ünlüsünden ünsüzüne herkes bu çılgınlığı yapıyor. Hiç bir nesil bir önceki gibi yaşamadı, yaşamıyor, yaşayamaz da. Aynı coğrafyada veya farklı kıtalarda olması da farketmez. Dulkadiroğlu Mehmet Bey zamanındaki biri ile II. Mahmud zamanındak

Kutlama...

Resim
Vakti geldi yine... Hadi aşure yiyip Kerbela'yı "kutlayalım"...(!) Bu katliama takılıp kalmayalım, aşurenin içine koyacağımız malzemeler kadar bile aklımızda yer işgal etmesin. Sonra yeni Kerbelaların bir daha olmamasını ümit edelim... Niçin, neden, nasıl sorularını sorup da yormayalım değerli zihinlerimizi. Eşimizi, çocuklarımızı, evimizi, arabamızı, telefonumuzu, kıyafetlerimizi düşünelim. Bir Müslüman, daha Hâtem-ül Enbiyâ (s.a.v.) vefat edeli bir kaç sene olmadan nasıl kardeşlerini keser, ilerleyen yıllarda nasıl olur da o'nun torunlarını zehirleyerek, kılıçtan geçirerek katleder gibi boş sorularla meşgul olmayalım. Yeni çıkan diziler var onları düşünelim. Partimizi düşünelim. Alacağımız ihaleleri düşünelim. Yeni bir şeyler almak için krediler çekelim. Sonra yeni Kerbelaların bir daha olmamasını ümit edelim, her gün yenisinin yaşandığı bu kaypak dünyada... Bir tabak daha almaz mıydınız?

Sihirbazlar...

Resim
Rahmân ve Rahîm Allahın adıyla, 65. [Büyücüler] Musa'ya: "Ey Musa!" dediler, "[önce] sen mi atacaksın [asânı], yoksa ilk atan biz mi olalım?" 66. [Musa:] "Hayır, [önce] siz atın!" karşılığını verdi. Ve derken onların ipleri ve asâları, yaptıkları sihir marifetiyle, o'na hızla akıyorlarmış gibi göründü; 67. öyle ki, bu yüzden Musa'nın içinde bir korku belirdi.  68. [Fakat o'na:] "Korkma!" dedik, "Sonunda üstün gelecek olan sensin! 69. [Şimdi] sağ elindeki [asâyı] at, bu [senin attığın] onların düzenlediği her şeyi yutacaktır: [çünkü] onların bütün yaptığı sihirden ibaret; ve zaten sihirbaz, hangi amacı güderse gütsün, asla başarıya ulaşamaz! "  Tâhâ Sûresi Sihir-büyü var mıydı yok muydu tartışmasının ötesinde bu pasajı anlamaya çalışmak lazım.  Bunun bir ilim olduğu yani "var" olduğu Kur'an'dan açıkça anlaşılıyor. Ancak mahiyetinin bir aldatmaca dan ibaret olduğu da yine ilg

Perhiz & Lahana turşusu

Resim
Gittiği piknik yerlerinde milletin bırakıp gittiği çöplere laf edip piknik boyunca ziftlendiği paket paket sigaranın her birinin izmaritini yere fırlatanlara çok gizli bir bilgi vermek istiyorum: o zıkkım doğada yaklaşık iki yılda yok oluyor. Ülkede 20 milyonun üzerinde sigara içen kişi olduğu ve hemen hemen hepsinin izmaritini oraya buraya attığı düşünülürse... ya da boşverin niye düşünülsün ki. Daha kendisine saygısı olmayanın başka herhangi birine veya herhangi bir şeye duyduğu saygı ne kadar samimi olabilir?  Ha bu arada geçen Bursa kent ormanındaydık. Belediye çok güzel düzenlemiş oraları ama biz hizmeti hak etmiyoruz. Yol kenarlarından ormanın en ücra yerlerine kadar her yere envai çeşit çöp atılmış, üstelik adım başı çöp tenekesi varken. Şuradaki yazının yazıldığı tarihten itibaren ki kendisi bu blogun ilk yazısı olur, kişisel gözlemlerim  çöp atma konusunda master yaptığımızı gösteriyor bana.  Şimdi yukarıdaki ademoğlu ile bu çöpleri atanlar arasında mantık olarak zerre fa

Bir varmış bir yokmuş

Yokmuşsun gibi davranmıyorum Hiç davranmadım Varmışsın gibi davranıyordum Onu bıraktım.

Tutu(namı)yoruz...

Resim
Sonuna yetiştiğim şahane bir vaazı şöyle bitirdi vaiz geçen hafta: "Kişinin oruç tutup tutmadığı Ramazan'dan sonra belli olur. Hacılık Kâbe'de değil, oradan dönünce belli olur. Namazın kabul olunup olmadığı namaz sonrası hayatla belli olur..." En ağır çalışanımız bile ne kadar etkileniyor olabilir ki belirli bir süre hiçbir şey yememek-içmemek ve cinsî münasebette bulunmamaktan? Çünkü arada ne kadar zaman olursa olsun günde iki defa yiyip-içiyoruz. Hele hele yoksulların hâlinden anlamak gibi anlamsız bir sebebe bağlayıp bu harikülade ibadeti pul etmek de nedir? Planlı bir açlık ile hangi yoksulun hâlinden anlayabiliriz biri bana anlatsın? Yeme-içme vb. rutininden kurtulup en az çalışan yetilerimizi -akletme, düşünme, sorgulama gibi- bu ay boyunca faaliyete geçirmediğimiz sürece hiç yere aç kalmış olup çıkacağız yine bu aydan. Binbir çeşit yiyeceğin olduğu iftar sofralarını gezerek de bu amaca ulaşmamız mümkün değil. Bugün acaba hangimiz Allah Resulü s.a.v

Ben böyle(mi)yim

Resim
Mesele neyin "kişilik" ya da "mizac" olduğu ve neyin "kişiliksizlik" olduğu konusunda net bir ayrım yapabilmekte sanırım. Peki neye göre karar vermeli, iyi-kötü, doğru-yanlış noktasında karar vermek için neyi temel almalı? İnsan keyfiyetini mi, dini mi, kültürü mü, hazzı mı? Ya da hiç kafaya takmadan öyle dümdüz yaşayıp gitmeli mi bu dünyadan? Kim hangisini seçer bilemiyorum ama yaratılmışların icat ettiği tüm değerlerde bir sorun var: Kolpalık.  "Huyum kurusun, ben de böyleyim işte, ne yapayım" ve türevi savunmalarla karşılaştığımda aklımı kaybetmemek için çok çabalıyorum. Bu söz(msüy)ü söyleyen kişinin kendi yaptığı yanlışı kabul etmemesi bir yana bir de kendi durumunu davranışı için meşru bir altlık yapması... Asıl saç-baş yoldurtan sorun bu. Yine aynı soru çıkıyor karşımıza: Kime göre neye göre yanlış? Burada din veya etik felsefesi yapacak kabiliyette değilim sadece yazılı düşünüyorum. Kendi inandığım din üzerinden anlatmaya çalışırsa

Rastgele

Değerlendirenler

Kim terörist?

Kim terörist?

Misafirler