Kayıtlar

Neydi...

Resim
"Neydi dertleri bize!..." Üzerinden 16 yıl geçmiş olmasına rağmen acısı hiç dinmeyen Başbağlar Köyü'nden bir kadının hıçkırıklar içinde sorduğu soruydu bu. "Neydi dertleri bize..." 33 masum insan vahşice öldürüldü. Sivas katliamından sadece 3 gün sonra. Ve yine Sivas katliamındaki gibi 33 insan. Ve bugün bile bu oyunu göremeyip merhum Yazıcı'nın soğukta donarak ölmesini Sivas'ta yanarak can veren insanların intikamı gibi görenler... Birilerinin bu ülke ile dertleri var ve halletmek için kaç kişinin öldüğü, ne kadar çok kişinin acı çektiğini hiç önemsemiyorlar. Gözümüze soka soka oynuyorlar oyunlarını ama artık görecek göz de kalmamış...

Kağıt Gemi

Resim
İki akşamdır halk otobüsünde, otobüs biletinden kağıt gemi yapmaya çalışıyorum, eve giderken. Bugün başardım! Kağıt kurbağa yapımıyla karıştırdığımdan, nasıl yapıldığını sürekli unuturum kağıt geminin. İnsan deli oluyor! Gerçekten. Ama artık yaptım ve mutluyum. Bazen küçük bi kağıt parçası yeter mutlu olmaya. Bu arada dikkat ettim de yazdığım çoğu şey otobüste geliyor aklıma. Yani insan otobüste ne çok (!) şey yapabilirmiş meğer. Ya da başka bi açıdan bakarsak otobüs-dolmuş yolculuğunda geçen süre ne kadar da uzun. En değerli vakitlerimiz otobüste-dolmuşta geçiyor belki de. Yani "yol"da. Zaten hep "yol" değil midir bize öğreten, bizi güldüren, bizi öldüren. Bazen insan biraz "durmak" istiyor. Zaten durmak da daha yavaş bir hareketten başka nedir ki? İşte o yüzden insan gerçekten durmak istiyor. Ama durursa üzerinde yolculuk ettiği kağıt gemiyle birlikte dibe batabilir. Korktuğu şey bu işte insanın. Halbuki "dip", korkulacak bir şey de

Abi alsın...

Resim
Geçen gün mahallemizdeki küçük markette alışveriş yapıyorum. Benim yaşlarımda, en fazla benden bir-iki yaş küçük güzel bi hanım kız da alışveriş yapıyor. Ödemeyi yapacakken ben de kasanın yanındaydım. Marketçi abiye dönüp "Önce abi alsın" dedi benim için. Anam! Nasıl hissediceğimi şaşırdım. Ne diyceğimi bilemedim. O an, işte o an, bir tutam kılın-tüyün insan ilişkilerindeki etkisini yeniden farkettim, üzülerek. Zira biraz uzunca bıyık bırakmıştım bir süredir. Ama yani bıyıklıyız diye hemen abi mi oluyoruz? Anlamadım gitti insanların bu bıyığa, sakala yaklaşımlarını. O an aklıma hemen Karacaoğlan geldi. Lisede okuyup çok güldüğüm bi koşma'sı vardır rahmetlinin. Bi gün benim de başıma geleceğini nerden bilebilirdim. Şöyle biter koşması: Karacaoğlan derki n'oldum n'olayım Akar sularınan bende geleyim Sakal seni makkabınan* yolayım Bir kız bana emmi dedi n'eyleyim. *cımbız

Nereye?!

Resim
"Az daha hızlı gitsem gitmiştin şimdi. Niye acele ediyosun? Nereye koşuyosun, nereye koşuyosun?" Sabah işe giderken, Ulus'ta, caddeden karşıya geçmek için atılan genç hanıma, otobüs şoförünün söylenmesiydi bu sözler. "Nereye koşuyorsun"u ikinci defa söylediğinde öyle vurgulu söyledi ki, duysanız düşüncelere dalardınız hemen. "Nereye koşuyorum, nereye koşuyoruz, bu koşturmaca neden?" şeklinde entel sorular belirirdi aklınızda. Şoför abinin bunu, yani günümüz insanının anlamsız koşturmacasını kastettiğini nereden mi biliyorum? Emin olun otobüs şoförleri bir şeye vurgu yaptıklarında onu anlarsınız. Hem de hemen...

Pipolu Taksici

Resim
Bugün Cuma'dan çıkmış ofise doğru gelirken yoldaki bir taksici dikkatimi çekti. Taksisinden inmiş, hemen önündeki aracın sahibine kızıyor. Artık onun yerine mi park etmiş nedir tam anlamadım. Ama dikkatimi çeken şey ağzındaki pipo oldu. Hayatımda ilk defa pipolu taksici gördüm. Bir yandan önündeki aracın sahibine kızıyor bir yandan da piposundan dumanlar çıkarıyordu. Gaziosmanpaşa (Ankara) garip bir semt. Ve pipolu taksicinin hemen ardından karşıma çıkan simitçi amca... 60'larında... Boş tablasıyla yanımdan geçiyor. Yüzündeki ifade beni darmadağın etti. Halen kurtulmuş değilim. Hayatımda bu kadar hüzün ve efkar dolu bir yüzü, bu kadar yakından görmemiştim hiç.

Saygının Kaynağı

Resim
Bugün akşam yedi buçuk gibi otobüsle eve dönüş yolundayım. Karşımdaki koltuktaki amca, yanındaki (nispeten) gence dönerek: "Yer verdiğin için teşekkür ederim, çok yorulmuştum." şeklinde minnettarlığını bildiriyordu (Merak etmeyin, ben amcadan sonra oturmuştum, bazılarınız neden önce benim yer vermediğimi sorabilir). Amcanın teşekkür ettiği abinin cevabı şu oldu: "Rica ederim amca, yarın biz de yaşlanıcaz." İlk başta sanki normal bi cevapmış gibi geliyor ama azıcık düşününce aslında çok büyük bi kabalık. Yani yapılan iyiliğin kaynağı - sebebi, yarın aynı duruma kişinin kendisinin de düşme ihtimali. Son derece faydacı bir yaklaşım. Yürekten yapılmıyor. Yarın bana da yer verilecek umuduyla yapılan bir "iyilik". Tabi bunda, "Siz de zaman gelecek yaşlanacaksınız elbet!" tarzında çıkışlar yapan amcaların ve teyzelerin rolü de büyük. Çocuklara da o şekilde öğretilmiyor mu? Yaşlı insanlara yer vermeliyiz ki yarın biz yaşlandığımızda bize de yer ver

Olmaz ki...

Resim
Evvelki gün otobüsle eve dönüyorum. Çoğu zamanki gibi otobüsün arka kapısı kenarında cama yaslanmış dikiliyorum. Bir hanım, "modern" bir hanım... Hemen önümde, demirden tutunarak ayakta durmaya çalışıyor. Burnu akıyor. Ama yanında bir peçete bulundurmaktan aciz. Rujunu asla eksik etmez yanından ama bir peçetesi yok. Burnunu, demiri tuttuğu eliyle siliyor ve aynı eliyle yeniden demiri tutmaya devam ediyor. Hani olur, insan otobüste ayakta durmaya çalışırken bazen peçetesini çıkarmak zor olur ama hiç değilse öbür eline sil mübarek, koluna sil -vallahi daha temiz olur. Yani oraya buraya bulaştırmak mı gerek illa. Tuhaf oldum. Daha önce burnunu eliyle silen nezle hanıma çok rastladım ama aynı eliyle otobüste tutunmaya devam edenini ilk defa gördüm. Bu bana geçen gün Cuma çıkışında kulağını karıştıran adamı hatırlattı birden ama iyice iğrençleşmek istemiyorum şimdi. Kimseyi suçladığım falan da yok ama temiz olmak bu kadar mı ağır gelir insana yahu!

Rastgele

Değerlendirenler

Kim terörist?

Kim terörist?

Misafirler