Kayıtlar

Boşluk

Resim
Dedemden ilk duyduğumda baya gülmüştüm. Sonra da kendime güldüm. "Boş oturup durmaktansa uyuz olup kaşınmak iyidir."

Nedir?

Resim
Bu köpeği alelade bir yere değil de ağaç dibine, köşelere işemeye iten şey nedir? Otobüste bizi arkalara, cam kenarlarına oturtan şey nedir? Bizi devamlı mutsuzluğa iten şey... Modern insanın mutsuzlukta bulduğu tuhaf keyif nedir? Sadece ağlamak için bizi hüzünlü filmler seyretmeye iten, ağlamayı bile sıradan bir "ihtiyaç" haline dönüştüren şey nedir? Sizi tüm bu yazılanlarda ortak bir nokta, bir bütünlük aramaya iten şey nedir? Ve beni bu yazıya yeni şeyler eklemeye iten şey... Soru nedir, cevap nedir? Huzur nedir? Ve cennet aslında nedir? 10 Şubat 2009 Akşam 7:00 civarı, otobüsle eve giderken

Güzellik

Resim
Anlayışlı insanlar kusuru değil güzelliği arar. Sâdî - Bostan

Karşılık

- Allah razı olsun nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. - Dua et yeter. Gerçek iyilik, gerçek yardım; karşılık beklemeden yapılandır, hem de hiç bir türlüsünü. Bir iyilik karşısında karşı tarafı maddî-manevî herhangi bir şey yapmaya zorlayan bir eylem asla "iyilik" olamaz. Bir karşılık beklenerek yapılan eylemlerin adı "iyilik" değil "hizmet" veya "servis"tir. Bu beklenen ve/veya istenen karşılığın bir dua veya bir karşı iyilik vb. olması, durumu değiştirmez. Önemli olan, iyiliği, muhataptan hiçbir karşılık ummadan yapabilme mizacına ulaşabilmektir. Selam olsun o onurlu insanlara, ben onlardan değilim zira, ama amacımız o yönde şükür Allah'a. 2009 Yazı

Bitmiyor

Resim
"Aynamı bırak n'olur. Gurban olduğum git git bitmiyor." Geçenlerde akşam eve dönerken bindiğim dolmuşta, şoförün sözleriydi bunlar.Bir körüklü belediye otobüsü dolmuşa teğet geçerken şoför abimiz otobüsçüye böyle hitap ediyordu. Otobüsün uzunluğuna yaptığı atıf yüzünden kahkaha atmamak için zor tuttum kendimi. "Git git bitmiyor" kısmı bana öyle şeyler hatırlattı ki... Bazen insana neyin neyi hatırlatacağı hiç belli olmuyor işte. 2008 Yaz sonu

ilklerim

Resim
Otelde ilk kalışım, İlk ev kiralayışım, Camide ilk ayakkabı kaybedişim (Çalınmadı, değiştirildi), Yüzüğümü iş yerindeki klozet deliğine düşürerek ilk kaybedişim, İlk kelle söğüş yiyişim, Dağıstan mutfağından adını hatırlayamadığım bir yemeği ilk tadışım, Motorlu bir araçla (atv ile) ilk kaza tecrübem Ve ilk kez kahvede derbi maçı seyredişim (Fenerbahçe-Galatasaray)... Bursa'ya  ve tayinimin çıktığı ilçe Orhangazi'ye geldiğim günden beri sayamayacağım kadar çok ilklerim oldu ve oluyor; fakat artık daha sakin bir hayat istiyorum; çünkü bu ilklerin sonu pek hayırlı olmayabilir :) * Şu an her yerim ağrıyor. Bugün işyerinden, çok sevdiğim ve hakkını ödeyemeyeceğim bir abim, atv ile beni dağ-bayır, köy köy gezdirdi.  Fakat engebeli arazide atvde arkada oturmak tam bir zulüm. Hele bir de akşama doğru ilçeye dönüşte yaptığımız kaza var ki evlere şenlik. Virajı alamayıp kayalara efektif bir çarpış yaptık. Ama ben son ana kadar yaptığımız şeyin bir kaza olduğunu

Tersine

Resim
Hep kabul görülenin tersini yapmaya çalıştım, "Neden?" sorusuna cevap bulamadığımda. Lise ikinci sınıfta çenemde sakal çıktığı andan itibaren, müdür yardımcısının tırnağıyla yoluşuna inat sakal bıraktım. Fakültedeyken çevreme ve babama inat top sakal bıraktım. İşe girince de bir kaç hafta tüm sakal bırakıp, birkaç hafta ülkücü bıyığı bıraktım, "İstikrarlı olmak lazım." diyen daire başkanına inat. İstikrar bile kıldan tüyden ibaret bir şey olmuştu artık. Tabi memur olunca artık sakal üzerine "terslik" yapma imkanım kalmadı şu an. * Hasta değilken bir şeyleri bahane edip sağlık raporu almadım hiç. İskenderin yanında ayran içtim daima. Çizgili gömleği çizgili kravatla giydim hep. Ayakkabımla uyuşmayan kemer taktım. En ufağından en büyüğüne kadar hiç bir işimde bir referans aramadım, bir yerlerdeki bir tanıdığı kullanmadım (Bir şekilde bulaşmışsam eğer, kaçmak için yaşadığım şehri terketmeyi göze aldım). Hep inadına ve hep tersine "norm

Zor

Resim
Alıştığın, aşina olduğun her şeyden uzaklaşıp yeni bir yerde yeni bir hayat kurmak kolay olmuyor. İşin maddi boyutu bir yana, bu yeni duruma uyum sağlarken insan kendini oldukça yalnız hissediyor. Fakat insan soyunun bir özelliği var: Her şeye ama her şeye alışır. Hayata, ölüme, mucizelere, savaşa, cinayetlere, soygunlara, yanlışlara, sıkıntılara, zorluklara... Ve yalnızlığa da alışır. 2009 Eylül sonu

Bu Yüzden

Resim
Sabah 9 civarı... Ana caddeden karşıya geçmek için bekliyorum. Arabalar durdu ama yayalara hâlen kırmızı yanıyor (Bu durumu hiç anlamam zaten). Doğal olarak hep beraber karşıya geçmeye başladık. Arkamdan bir erkek sesi: "Niye duruyorsun, geçsene!"... Ve bir hanım sesi cevap veriyor: "E kırmızı yanıyo ama...". Başta iki arkadaş kendi arasında şakalaşıyor sanmıştım ama erkek sesini yükseltmeye başlayıp hanım kız da "Bağırma!" diye çıkışınca ve biri sağımdan diğeri solumdan geçip gidince anladım durumu. Hanım kızın, arabalar durduğu ve diğer bütün yayalar karşıya geçmeye başladığı hâlde kaldırımda dikilip yeşil ışığı beklemesi birisini fena kızdırmıştı. "Sabah sabah ayar ediyolar adamı yav!" diyordu. Kız çıkıştıkça "Gonuşma, kes!" diye susturuyordu. Evet, sorunumuz bu sanırım. Kurallar bizi "ayar ediyor". Kendi koyduğumuz kurallar bile ve hatta en çok da onlar. Her zaman bir şekilde kuralı aşmanın yolunu arıyoruz. Bu durum i

Âyin odaklı inanış

Resim
6-7 ay önce bir gazetede 18. yüzyılın ünlü Alman filozofu Immanuel Kant 'tan bir alıntıya rast gelmiş ve bir köşeye yazmıştım. Aslında sakladığım bu alıntı, birçok müslüman yazar tarafından da defalarca dile getirilen ortak bir gerçeğe işaret ediyor ancak bu durumun bir yabancı tarafından da kendi kültürü için tespit edilmiş olması paylaşmaya değer. Yani evet, gavur söyleyince daha anlamlı oluyor: "İnanışlar ve törenler, dinin bir deneyi olarak, ahlaksal bir mükemmelliğin üstüne çıkmaya kalktı mı din kaybolmuş demektir. İsa, Tanrı ülkesini yeryüzüne yaklaştırmıştır; ama yanlış anlaşılmıştır. Ve Tanrı ülkesi yerine rahiplerin ülkesi kurulmuştur içimizde. İnanışlar ve dinsel törenler, iyi hayatın yerini yeniden almıştır. İnsanlar da dinle biraraya geleceğine, binlerce mezhebe ayrılmıştır." Yine Kant'ın aşağıdaki görüşü de paylaşmaya ve üzerinde düşünmeye değer: "Dünyada en iyi şey, kâr-zarar hesabı yapmadan 'iyi irade'ye tâbi olmak, 'iyi niyet&

Neydi...

Resim
"Neydi dertleri bize!..." Üzerinden 16 yıl geçmiş olmasına rağmen acısı hiç dinmeyen Başbağlar Köyü'nden bir kadının hıçkırıklar içinde sorduğu soruydu bu. "Neydi dertleri bize..." 33 masum insan vahşice öldürüldü. Sivas katliamından sadece 3 gün sonra. Ve yine Sivas katliamındaki gibi 33 insan. Ve bugün bile bu oyunu göremeyip merhum Yazıcı'nın soğukta donarak ölmesini Sivas'ta yanarak can veren insanların intikamı gibi görenler... Birilerinin bu ülke ile dertleri var ve halletmek için kaç kişinin öldüğü, ne kadar çok kişinin acı çektiğini hiç önemsemiyorlar. Gözümüze soka soka oynuyorlar oyunlarını ama artık görecek göz de kalmamış...

Kağıt Gemi

Resim
İki akşamdır halk otobüsünde, otobüs biletinden kağıt gemi yapmaya çalışıyorum, eve giderken. Bugün başardım! Kağıt kurbağa yapımıyla karıştırdığımdan, nasıl yapıldığını sürekli unuturum kağıt geminin. İnsan deli oluyor! Gerçekten. Ama artık yaptım ve mutluyum. Bazen küçük bi kağıt parçası yeter mutlu olmaya. Bu arada dikkat ettim de yazdığım çoğu şey otobüste geliyor aklıma. Yani insan otobüste ne çok (!) şey yapabilirmiş meğer. Ya da başka bi açıdan bakarsak otobüs-dolmuş yolculuğunda geçen süre ne kadar da uzun. En değerli vakitlerimiz otobüste-dolmuşta geçiyor belki de. Yani "yol"da. Zaten hep "yol" değil midir bize öğreten, bizi güldüren, bizi öldüren. Bazen insan biraz "durmak" istiyor. Zaten durmak da daha yavaş bir hareketten başka nedir ki? İşte o yüzden insan gerçekten durmak istiyor. Ama durursa üzerinde yolculuk ettiği kağıt gemiyle birlikte dibe batabilir. Korktuğu şey bu işte insanın. Halbuki "dip", korkulacak bir şey de

Abi alsın...

Resim
Geçen gün mahallemizdeki küçük markette alışveriş yapıyorum. Benim yaşlarımda, en fazla benden bir-iki yaş küçük güzel bi hanım kız da alışveriş yapıyor. Ödemeyi yapacakken ben de kasanın yanındaydım. Marketçi abiye dönüp "Önce abi alsın" dedi benim için. Anam! Nasıl hissediceğimi şaşırdım. Ne diyceğimi bilemedim. O an, işte o an, bir tutam kılın-tüyün insan ilişkilerindeki etkisini yeniden farkettim, üzülerek. Zira biraz uzunca bıyık bırakmıştım bir süredir. Ama yani bıyıklıyız diye hemen abi mi oluyoruz? Anlamadım gitti insanların bu bıyığa, sakala yaklaşımlarını. O an aklıma hemen Karacaoğlan geldi. Lisede okuyup çok güldüğüm bi koşma'sı vardır rahmetlinin. Bi gün benim de başıma geleceğini nerden bilebilirdim. Şöyle biter koşması: Karacaoğlan derki n'oldum n'olayım Akar sularınan bende geleyim Sakal seni makkabınan* yolayım Bir kız bana emmi dedi n'eyleyim. *cımbız

Rastgele

Değerlendirenler

Kim terörist?

Kim terörist?

Misafirler