Kayıtlar

Ah Gençlik Ah!

"Bir de genç olacaksınız. Ben sizin gibiyken..." Bu ve benzeri ifadeleri bir kez daha duyarsam söyleyen kişiye ağız-burun dalacam (ama içimden). Nedir bu! "Şu an"ı kendi geçmişimizle değerlendirecek-kıyaslayacak kadar dar kafalarımız. Halbuki bir şeyi unutuyoruz; bizim geçmişimiz de başkalarının "şu an"ıydı ve onlar da aynen bunları söylüyordu belki de. "Ben sizin gibiyken"le başlayan cümleler, zamanın ve ona bağlı olarak da hemen her şeyin yaşadığı değişimi anlayamadığı için dünyanın en anlamsız cümleleridir ve bir gerçeği görmezden gelirler daima: Bu cümleleri söyleyen kişilerin de kendilerinden önceki gençlerden farklı olduğu gerçeği. Hem kendimizin hem de başkalarının başına gelen her olayı sadece kendi tecrübelerimize dayanarak yorumlamak, ne yaparsak yapalım vazgeçemeyeceğimiz bir huyumuz. Üç tane Yozgatlı (örneğe takılmayın) tanıyarak "Yozgatlılar şöyledir, böyledir..." diye genelleme yapabiliyoruz. Tanıdığımız insan say

Tuhaf

Resim
Bazı soruların cevapları olmuyor ve bazı ülkelerde de cevabı olmayan soruların miktarı çok fazla olabiliyor. Bir ülke düşünün ...Halkının çoğunun inandığı dine; değerlere inanmama özgürlüğü; hem hukuki hem entelektüel hem de kısmen bile olsa toplumsal olarak bir "hak" şeklinde kabul edilmiş olsun -ki inanç özgürlüğü, insanın varoluşundan gelen en tabii haktır. Ancak o ülkenin tarihinde öyle kişiler, kurumlar, kavramlar var ki onlara inanmıyorsanız "insan olmanız mümkün değil"... Onları asla eleştiremez, karşılarına herhangi bir alternatif getiremez ve hatta elleyemezsiniz bile. Haddinize değildir, küçük beyinleriniz almaz. İşte böyle ülkelerde cevapsız soruların sayısı ve cevap bulmanın sorumluluğu da fazla oluyor. Özellikle en temel sorunun yani "Neden?" sorusunun cevabını bulamıyorsunuz. Neden bu insanların ilahlarına bile inanmama özgürlüğüm varken, bazı şahıs-kurum-kavramları en küçük şekilde bile eleştiremiyorum?!  Resmî anlayışla halkın anlay

Aşk

Resim
Aşk ateş, nasihatse rüzgar gibidir. Yel ateşi alevlendirir. Sâdî - Bostan

Nedamet

Resim
Belki de her şey o zaman başladı. Ortaokulda coğrafya sınavında arkadaşımın ısrarına dayanamayıp kopya verince öğretmen: "Senden hiç ummazdım!" demişti. Şimdi geriye dönüp bakınca, beni tanıyanların-sevenlerin, öğrendikleri zaman aynı sözü söyleyecekleri ne kadar da çok şey yaptığımı görüyorum. Miktar olarak değil ama çirkinlik olarak dehşet verici şeylerdi yaptıklarım. Yanlış işler yapınca bir ömür çıkmayacak bir pişmanlık siniyor insanın yüreğine. Birilerine herhangi bir öğüt vereceğim zaman hep bu yaptıklarım geliyor aklıma, susuyorum sonra. Bazen alelade zamanlarda öyle bir duraksıyorum ki... Geçmiş, şu an, gelecek... Hepsi anlamsızlaşıyor. Hayallerim, planlarım, pişmanlıklarım, sevdiklerim... Öyle bir hiçlik çöküyor ki üzerime... Yaşamak denen şey öyle saçma geliyor ki... Yo hayır, intiharı düşündüğümden değil, asla! Sadece "Kimim ben, burda ne yapıyorum?" sorularına ikna edici cevaplar bulamadığımda, tabiatta bilinçsizce yer kaplayan taştan, kayadan farks

Biraz Anarşi

Resim
Anarşizm deyince herkesin aklına gelen "terörizm"den bahsetmiyorum. Bu önemli felsefi akımı terör örgütleriyle özdeşleştirmek, şekli benziyor diye patlıcan ve muzu aynı şey saymaktan farksızdır. Ha anarşizmin insanlığa fayda getireceğine de inanmıyorum. Dinî, ahlakî, hukukî, sosyal vb. onlarca çeşit kuralın varlığına rağmen insan soyu olarak dünyayı bu hâle getirmişken bir de anarşi ortamında nasıl mahluklara dönüşürüz Allah bilir. Gerçi anarşizm de bu paradoksa tepki olarak ortaya çıkan bir akım ve "kuralsızlık" diye basit bir şekilde de tanımlanamaz. Her neyse. Söylemek istediğim şey başka zaten. Sanırım kuralları sevmemek ve onlara uymamak toplum olarak değil insanlık olarak genlerimize işlemiş. Özellikle de kendi elimizle çıkardığımız kurallara uymamak... "Kurallar çiğnenmek içindir" ve türevi düsturlar zaman zaman hepimizin hayatına yön verir. Bazılarımız bunu hayat tarzı hâline getirir ki bu kişilere de "suçlu" deniyor çoğunlukla. Bu b

Ara...

Zaten uzun aralıklarla yazıyordum, bundan sonra ise askerlik nedeniyle çok daha uzun bir süre yazamayacağım.

Güç...

Resim
Bir araba reklamında (VW - Volt) "Kuralları güçlü olan koyar." diyordu. Evet, bu kahrolası vakıa ve bunu reklamlarda bile içimize işletmeye çalışan köhne zihniyet... Bunu mutlak gerçek gibi göstermeye çalışan hatta "Siz de güçlü olun, süper güç olun siz de kural koyun!" der gibi mazlumların zihnine bile "Bir gün biz de ezeceğiz!" nüvesini yerleştiren zalimler ve uşakları... Ve bu adi düzenin "içinde" kurtuluş projeleri üretmeye çalışan cehalet, belki çaresizlik... Dirilişin saflığı ve gücünü göremeyen kör(eltilmiş) gözler... Korkak ruhlar, karışmış kafalar, boğulmuş yürekler... Ne kadar çok konuşursak o kadar az düşünüyoruz, o kadar çok kan(dırıl)ıyoruz. Ve ne kadar da çok konuşuyoruz. Eyleme geçme vakti ne zaman? Susmak değil gereken ya da durmadan konuşmak. Hayır! Devrim veya anarşi değil bahsettiğim. Başka bir şey bu, bir tazelenme, derin bir silkeleniş... Hindiden veya kargadan bir farkımız olsun için... Bülbüller gibi konuşacağı zamanı

Değmez!

Resim
Yeryüzünün tümünün saltanatı, toprağa düşecek bir damla kana değmez. Sâdî - Bostan

Olsun!

Tam "İşte oldu!" dediğiniz zamanlarda, hep bi şeyler sizi rahatsız etmeye başlar yeniden. Tıpkı ishal olmuş gibi... Geceleri zor uyumaya başlarsınız, ya da kolay uyursunuz ama hiç tam anlamıyla dinlenemezsiniz :) Hayat hep böyle sanırım. Tüm duygular gibi ve belki hepsinden daha çok "mutluluk" da hep eksik, yarım, çeyrek... Ama olsun! Önemli olan doğru bildiğinizden zerre kadar uzaklaşmamaya, asla mazeret kabul etmemeye ve üretmemeye çalışarak, "olmadıysa" değiştirerek, doğru bildiği hayatı yaşamak. Asla takas edilemeyecek, ciro edilemeyecek değerlere sahip olmak... Ne pahasına olursa olsun onurundan hiç fire vermemek. Onur karşısında her şey değersiz çünkü... Ağustos 2009

Garibanlık

Cahillik değildir. Ezilmişlik de değildir. Ellere, yüze, baştan ayağa tüm vücuda ve ruha, hareketlere siner "garibanlık". Yoksulluk, fukaralık da değildir. Başka bir hâldir. Garibanlık "zavallılık" da değildir. Hele "yenilmişlik" hiç değildir. Bilakis gerçek bir muzaffer olma hâlidir belki de. Sabrın en üst derecesidir. Sabırsa "katlanmak" değildir. Mizac meselesidir. Gönülden gelen bir tahammül ile mücadele etmeyi anlatır, her şeye karşı. O yüzden gariban insanlara karşı, başka kimseye duymadığım bir saygı ve sevgi besliyorum. Belki olur da bize de bulaşır diye... Kasım 2008

Yağlı Sabun

Resim
"Yağlı sabun... Yağlı sabun..." Otobüs durağında sırada bekleyenlere sabun satmaya çalışan bir kadıncağız. Sabunların temizliği yüzüne vurmuş, ışıl ışıl parlayan bir teyze... Düşünmeye başladım ki son zamanlarda pek yapmadığım bir şeydi bu. Önümdeki arkamdaki hanımlara baktım gözucuyla. Yeni ve parıltılı elbiselerine, boyalı saçlarına, yüzlerine ve gözlerine baktım. Eksik bir şeyler vardı her yerlerine bulaşan. Eksik olduğunu görebiliyordum çünkü bende de eksikti. Metanet, sabır, tahammül, sevecenlik, saf bir sevgi... Teyzede ise tüm bunlar kristalleşmişti. Hayır, bu o para almak için yüzlerine zavallı motifi işleyen dilencilerin hâlinden farklıydı. "Yağlı sabun, yağlı sabun... Bi lira..." Sesi, yüzünden de sevimli ve tatlıydı. Tayzenin durumu üzerine daha çok düşünebilirdim ama beni birden "Yağlı sabun da neymiş" düşüncesi sardı. Herhalde zeytinyağlı filandı. Neyse otobüs de geldi. Sabah mahmurluğunu üzerimden atmalı ve sıradaki diğer insan

Boşluk

Resim
Dedemden ilk duyduğumda baya gülmüştüm. Sonra da kendime güldüm. "Boş oturup durmaktansa uyuz olup kaşınmak iyidir."

Nedir?

Resim
Bu köpeği alelade bir yere değil de ağaç dibine, köşelere işemeye iten şey nedir? Otobüste bizi arkalara, cam kenarlarına oturtan şey nedir? Bizi devamlı mutsuzluğa iten şey... Modern insanın mutsuzlukta bulduğu tuhaf keyif nedir? Sadece ağlamak için bizi hüzünlü filmler seyretmeye iten, ağlamayı bile sıradan bir "ihtiyaç" haline dönüştüren şey nedir? Sizi tüm bu yazılanlarda ortak bir nokta, bir bütünlük aramaya iten şey nedir? Ve beni bu yazıya yeni şeyler eklemeye iten şey... Soru nedir, cevap nedir? Huzur nedir? Ve cennet aslında nedir? 10 Şubat 2009 Akşam 7:00 civarı, otobüsle eve giderken

Rastgele

Değerlendirenler

Kim terörist?

Kim terörist?

Misafirler