Kayıtlar

Üfff ve de püff

Resim
Karahindiba, Yaz sonu - 2008

Tornet

Resim
Çeşitli semtlerde “bilyeli”de denir. Mahalleli çocukların F-1 yarış arabalarıdır. Bol yokuşlu yerlerde sık rastlarsınız, yani rastlardınız. Oturak olarak kullanacağınız bir tahtanın ön ve arka altına iki çubuk çakar, bu çubukların ucuna da teker yerine geçecek birer bilyeli rulman takarsınız. Dönüş kontrolü için bazılarında ön takım ayakla yönlendirilebilecek şekilde çakılmış olur. Çocuğun hayal gücüne göre ve çeşitli kanallardan (baba, dayı, marangoz amca vb.) aldığı desteğe göre çok farklı tornet modelleri de ortaya çıkar. Tornet önüne araba markası yapıştırmalar, oturak yerine minder çakmalar, rulman yerine özel tekerler takmalar veya işi abartıp 5-6 rulman takmalar filan... Eskiden bu bilyeli rulmanları bakkallar satardı, şimdi var mıdır bilmiyorum ama bir bakkal bulduğum ilk anda soracağım. Herkesin tornet yapma imkanı olmazdı bu yüzden çoğu çocuk bu rulmanları fırlatarak onun dönerek gitmesinden aldığı hazla yetinmeye çalışırdı. Ben de bir süre böyle yapmıştım.  

Uçak bileti...

Resim
Ocak sonu - 2009

Tekrar

Resim
Bu çağın insanları olarak tekrardan hoşlanmıyoruz. Hem de en küçüğünden bile. Oysa "tekrar"larla dolu bir dünyada yaşadığımızın farkında değiliz. Güneşin her gün doğudan doğup batıdan batmasından, her sonbaharda yaprakların dökülüp ilkbaharda tabiatın yeniden canlanmasından, sistemlerin ve galaksilerin kendi içinde ve dışında dönüşlerine kadar varan bir tekrar... En küçüğünden en büyüğüne kadar "tekrar"larla çevrili bir dünyadayız. Ama hiçbir "tekrar" diğeriyle aynı değil aslında. Tekrarlardaki farklılığı göremez hâle ge(tiri)len gözler, insanın "mutlu" olmasını da engelliyor. Bu tekrarları "aynı" sanan insanlar müthiş bir "farklılık" arayışı içine giriyor. Oysa ne yaparlarsa yapsınlar, hayat onları yine "tekrar" çıkmazının içine düşürüyor. İşte kaos o zaman başlıyor: Sürekli farklılık arama kaosu... Tekrarlardaki farklılığı, farklılıktaki tekrarı ve tekrarların üzerindeki birliği görmeye çalışan gözlerse kör edil

Ölüm

Resim
Ölüm bir rüzgar gibi esince bütün çanlar susar. Madem böyledir, o halde başında taç veya boynunda vergi yükü olmuş ne çıkar! Biri zuhal yıldızına yükselse, öteki zindana kapatılsa, ölüm gelince herkesi eşitler... Sâdî - Bostan

Ah Gençlik Ah!

"Bir de genç olacaksınız. Ben sizin gibiyken..." Bu ve benzeri ifadeleri bir kez daha duyarsam söyleyen kişiye ağız-burun dalacam (ama içimden). Nedir bu! "Şu an"ı kendi geçmişimizle değerlendirecek-kıyaslayacak kadar dar kafalarımız. Halbuki bir şeyi unutuyoruz; bizim geçmişimiz de başkalarının "şu an"ıydı ve onlar da aynen bunları söylüyordu belki de. "Ben sizin gibiyken"le başlayan cümleler, zamanın ve ona bağlı olarak da hemen her şeyin yaşadığı değişimi anlayamadığı için dünyanın en anlamsız cümleleridir ve bir gerçeği görmezden gelirler daima: Bu cümleleri söyleyen kişilerin de kendilerinden önceki gençlerden farklı olduğu gerçeği. Hem kendimizin hem de başkalarının başına gelen her olayı sadece kendi tecrübelerimize dayanarak yorumlamak, ne yaparsak yapalım vazgeçemeyeceğimiz bir huyumuz. Üç tane Yozgatlı (örneğe takılmayın) tanıyarak "Yozgatlılar şöyledir, böyledir..." diye genelleme yapabiliyoruz. Tanıdığımız insan say

Tuhaf

Resim
Bazı soruların cevapları olmuyor ve bazı ülkelerde de cevabı olmayan soruların miktarı çok fazla olabiliyor. Bir ülke düşünün ...Halkının çoğunun inandığı dine; değerlere inanmama özgürlüğü; hem hukuki hem entelektüel hem de kısmen bile olsa toplumsal olarak bir "hak" şeklinde kabul edilmiş olsun -ki inanç özgürlüğü, insanın varoluşundan gelen en tabii haktır. Ancak o ülkenin tarihinde öyle kişiler, kurumlar, kavramlar var ki onlara inanmıyorsanız "insan olmanız mümkün değil"... Onları asla eleştiremez, karşılarına herhangi bir alternatif getiremez ve hatta elleyemezsiniz bile. Haddinize değildir, küçük beyinleriniz almaz. İşte böyle ülkelerde cevapsız soruların sayısı ve cevap bulmanın sorumluluğu da fazla oluyor. Özellikle en temel sorunun yani "Neden?" sorusunun cevabını bulamıyorsunuz. Neden bu insanların ilahlarına bile inanmama özgürlüğüm varken, bazı şahıs-kurum-kavramları en küçük şekilde bile eleştiremiyorum?!  Resmî anlayışla halkın anlay

Aşk

Resim
Aşk ateş, nasihatse rüzgar gibidir. Yel ateşi alevlendirir. Sâdî - Bostan

Nedamet

Resim
Belki de her şey o zaman başladı. Ortaokulda coğrafya sınavında arkadaşımın ısrarına dayanamayıp kopya verince öğretmen: "Senden hiç ummazdım!" demişti. Şimdi geriye dönüp bakınca, beni tanıyanların-sevenlerin, öğrendikleri zaman aynı sözü söyleyecekleri ne kadar da çok şey yaptığımı görüyorum. Miktar olarak değil ama çirkinlik olarak dehşet verici şeylerdi yaptıklarım. Yanlış işler yapınca bir ömür çıkmayacak bir pişmanlık siniyor insanın yüreğine. Birilerine herhangi bir öğüt vereceğim zaman hep bu yaptıklarım geliyor aklıma, susuyorum sonra. Bazen alelade zamanlarda öyle bir duraksıyorum ki... Geçmiş, şu an, gelecek... Hepsi anlamsızlaşıyor. Hayallerim, planlarım, pişmanlıklarım, sevdiklerim... Öyle bir hiçlik çöküyor ki üzerime... Yaşamak denen şey öyle saçma geliyor ki... Yo hayır, intiharı düşündüğümden değil, asla! Sadece "Kimim ben, burda ne yapıyorum?" sorularına ikna edici cevaplar bulamadığımda, tabiatta bilinçsizce yer kaplayan taştan, kayadan farks

Biraz Anarşi

Resim
Anarşizm deyince herkesin aklına gelen "terörizm"den bahsetmiyorum. Bu önemli felsefi akımı terör örgütleriyle özdeşleştirmek, şekli benziyor diye patlıcan ve muzu aynı şey saymaktan farksızdır. Ha anarşizmin insanlığa fayda getireceğine de inanmıyorum. Dinî, ahlakî, hukukî, sosyal vb. onlarca çeşit kuralın varlığına rağmen insan soyu olarak dünyayı bu hâle getirmişken bir de anarşi ortamında nasıl mahluklara dönüşürüz Allah bilir. Gerçi anarşizm de bu paradoksa tepki olarak ortaya çıkan bir akım ve "kuralsızlık" diye basit bir şekilde de tanımlanamaz. Her neyse. Söylemek istediğim şey başka zaten. Sanırım kuralları sevmemek ve onlara uymamak toplum olarak değil insanlık olarak genlerimize işlemiş. Özellikle de kendi elimizle çıkardığımız kurallara uymamak... "Kurallar çiğnenmek içindir" ve türevi düsturlar zaman zaman hepimizin hayatına yön verir. Bazılarımız bunu hayat tarzı hâline getirir ki bu kişilere de "suçlu" deniyor çoğunlukla. Bu b

Ara...

Zaten uzun aralıklarla yazıyordum, bundan sonra ise askerlik nedeniyle çok daha uzun bir süre yazamayacağım.

Güç...

Resim
Bir araba reklamında (VW - Volt) "Kuralları güçlü olan koyar." diyordu. Evet, bu kahrolası vakıa ve bunu reklamlarda bile içimize işletmeye çalışan köhne zihniyet... Bunu mutlak gerçek gibi göstermeye çalışan hatta "Siz de güçlü olun, süper güç olun siz de kural koyun!" der gibi mazlumların zihnine bile "Bir gün biz de ezeceğiz!" nüvesini yerleştiren zalimler ve uşakları... Ve bu adi düzenin "içinde" kurtuluş projeleri üretmeye çalışan cehalet, belki çaresizlik... Dirilişin saflığı ve gücünü göremeyen kör(eltilmiş) gözler... Korkak ruhlar, karışmış kafalar, boğulmuş yürekler... Ne kadar çok konuşursak o kadar az düşünüyoruz, o kadar çok kan(dırıl)ıyoruz. Ve ne kadar da çok konuşuyoruz. Eyleme geçme vakti ne zaman? Susmak değil gereken ya da durmadan konuşmak. Hayır! Devrim veya anarşi değil bahsettiğim. Başka bir şey bu, bir tazelenme, derin bir silkeleniş... Hindiden veya kargadan bir farkımız olsun için... Bülbüller gibi konuşacağı zamanı

Değmez!

Resim
Yeryüzünün tümünün saltanatı, toprağa düşecek bir damla kana değmez. Sâdî - Bostan

Rastgele

Değerlendirenler

Kim terörist?

Kim terörist?

Misafirler