Kayıtlar

Perhiz & Lahana turşusu

Resim
Gittiği piknik yerlerinde milletin bırakıp gittiği çöplere laf edip piknik boyunca ziftlendiği paket paket sigaranın her birinin izmaritini yere fırlatanlara çok gizli bir bilgi vermek istiyorum: o zıkkım doğada yaklaşık iki yılda yok oluyor. Ülkede 20 milyonun üzerinde sigara içen kişi olduğu ve hemen hemen hepsinin izmaritini oraya buraya attığı düşünülürse... ya da boşverin niye düşünülsün ki. Daha kendisine saygısı olmayanın başka herhangi birine veya herhangi bir şeye duyduğu saygı ne kadar samimi olabilir?  Ha bu arada geçen Bursa kent ormanındaydık. Belediye çok güzel düzenlemiş oraları ama biz hizmeti hak etmiyoruz. Yol kenarlarından ormanın en ücra yerlerine kadar her yere envai çeşit çöp atılmış, üstelik adım başı çöp tenekesi varken. Şuradaki yazının yazıldığı tarihten itibaren ki kendisi bu blogun ilk yazısı olur, kişisel gözlemlerim  çöp atma konusunda master yaptığımızı gösteriyor bana.  Şimdi yukarıdaki ademoğlu ile bu çöpleri atanlar arasında mantık olarak zerre fa

Bir varmış bir yokmuş

Yokmuşsun gibi davranmıyorum Hiç davranmadım Varmışsın gibi davranıyordum Onu bıraktım.

Yok

Resim
Tabakamda tütün yok Akıl başta bütün yok.

Bir Adın Kalmalı

Kopyala yapıştır paylaşımlardan nefret ediyorum; ama bir zamanlar sabahtan akşama dinlediğimiz ezgilere rast gelince kendimi tutamadım, kızma... bir adın kalmalı geriye bütün kırılmış şeylerin nihayetinde aynaların ardında sır yalnızlığın peşinde kuvvet evet nihayet bir adın kalmalı geriye bir de o kahreden gurbet sen say ki ben hiç ağlamadım hiç ateşe tutmadım yüreğimi geceleri, koynuma almadım ihaneti ve say ki bütün şiirler gözlerini bütün şarkılar saçlarını söylemedi hele nihâvent hele buselik hiç geçmedi fikrimden ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın içimin nehirlerinden evet yangın evet salaş yalvarmanın korkusunda talan evet kaybetmenin o zehirli buğusu evet nisyan evet kahrolmuş sayfaların arasında adın sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı bu sevda biraz nâdân biraz da hıçkırık tadı pencere önü menekşelerinde her akşam dağlar sonra oynadı yerinden ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam ve ben

Tutu(namı)yoruz...

Resim
Sonuna yetiştiğim şahane bir vaazı şöyle bitirdi vaiz geçen hafta: "Kişinin oruç tutup tutmadığı Ramazan'dan sonra belli olur. Hacılık Kâbe'de değil, oradan dönünce belli olur. Namazın kabul olunup olmadığı namaz sonrası hayatla belli olur..." En ağır çalışanımız bile ne kadar etkileniyor olabilir ki belirli bir süre hiçbir şey yememek-içmemek ve cinsî münasebette bulunmamaktan? Çünkü arada ne kadar zaman olursa olsun günde iki defa yiyip-içiyoruz. Hele hele yoksulların hâlinden anlamak gibi anlamsız bir sebebe bağlayıp bu harikülade ibadeti pul etmek de nedir? Planlı bir açlık ile hangi yoksulun hâlinden anlayabiliriz biri bana anlatsın? Yeme-içme vb. rutininden kurtulup en az çalışan yetilerimizi -akletme, düşünme, sorgulama gibi- bu ay boyunca faaliyete geçirmediğimiz sürece hiç yere aç kalmış olup çıkacağız yine bu aydan. Binbir çeşit yiyeceğin olduğu iftar sofralarını gezerek de bu amaca ulaşmamız mümkün değil. Bugün acaba hangimiz Allah Resulü s.a.v

İyilik için...

Resim
İyilik için söylenen yalan, fitne yaratan gerçeklikten iyidir. Sâdî - Gülistân Bu, fıkhımızda dahi yerini bulmuş bir düsturdur. Hatta bazı rivayetlere dayandırılan "hangi durumlarda yalan söylenebilir" başlıklı mevzular var. Hani savaşta veya eşleri birleştirmek için filan. Bilemiyorum, zaten sarsılan birlikteliklerin bir de yalan üzerinden yeniden kurtarılmaya çalışılması ne kadar anlamlı ve hatta doğru? Neyse bizim küçük aklımız bunları almaz, bunları daha akıllı kişiler düşünsün biz de onlara ölünün gassâle teslim olduğu gibi teslim olalım (!) Sâdî merhumun yazdıklarından alıntı yapıp duruyorum ne zamandır. Ama yukarıdaki cümlesi üzerine biraz düşünmek istedim. İlk başta oldukça mantıklı geliyor ancak tarihte bunun örneği var mı merak ediyorum. Yani iyilikle sonuçlanmış bir yalan var mı gerçekten? Bu cümleyi savunmak için görünürde zarar verici sonuçlar doğurabilecek olan onlarca gerçeklik örneği verilebilir tabi ama bu küçük aklımla ve okuduğum tarih bilgisiyle

Ben böyle(mi)yim

Resim
Mesele neyin "kişilik" ya da "mizac" olduğu ve neyin "kişiliksizlik" olduğu konusunda net bir ayrım yapabilmekte sanırım. Peki neye göre karar vermeli, iyi-kötü, doğru-yanlış noktasında karar vermek için neyi temel almalı? İnsan keyfiyetini mi, dini mi, kültürü mü, hazzı mı? Ya da hiç kafaya takmadan öyle dümdüz yaşayıp gitmeli mi bu dünyadan? Kim hangisini seçer bilemiyorum ama yaratılmışların icat ettiği tüm değerlerde bir sorun var: Kolpalık.  "Huyum kurusun, ben de böyleyim işte, ne yapayım" ve türevi savunmalarla karşılaştığımda aklımı kaybetmemek için çok çabalıyorum. Bu söz(msüy)ü söyleyen kişinin kendi yaptığı yanlışı kabul etmemesi bir yana bir de kendi durumunu davranışı için meşru bir altlık yapması... Asıl saç-baş yoldurtan sorun bu. Yine aynı soru çıkıyor karşımıza: Kime göre neye göre yanlış? Burada din veya etik felsefesi yapacak kabiliyette değilim sadece yazılı düşünüyorum. Kendi inandığım din üzerinden anlatmaya çalışırsa

Rastgele

Değerlendirenler

Kim terörist?

Kim terörist?

Misafirler