Kayıtlar

Küçük Dertler: Çekirgeler

Resim
Bu kadar küçük hayvanların nasıl büyük bir afete dönüşebildiklerini hemen her sene görebiliyoruz haberlerde. Ülkemizde de zaman zaman görülen ve tarımsal ürünlerin dönemsel fiyatlarını etkileyen çekirge istilaları Afrika ülkeleri için bu yıl çok daha büyük bir felakete dönüşmek üzere ve Türkiye'nin de bundan etkilenebileceği düşünülüyor. Doğada çekirge gören herkes fark etmiştir: normalde sessiz-sakin bir hayat süren bu canlılar oldukça yavaş beslenirler. Ancak bir sürüyle karşılaştıklarında tek başlarına olduklarının aksine birdenbire davranışlarında ve görünümlerinde değişiklik olur. Bunu geçen gün bir çizgi filmde (Arı Maya) görmüş ama pek anlam verememiştim. Güçlü kanatları çıkar, sürekli bir açlık haline girerler ve 100 km'yi bulan bir alana yayılarak ve metreküpe 50 çekirge düşecek yoğunlukta yemek avına çıkarlar. Denize sürüklenip yiyecek bir şey bulamayınca da birbirlerini yemeye başlarlar. Kalabalığın verdiği güç veya sürü psikolojisi, her ne derseniz deyin, cidd

Tıp-a-tıp

Resim

Çelişki...

Resim
Kendisi sigara içip de çocuğuna "içme" demek kadar abes, tüm boş zamanını cep telefonu ile geçirip çocuğa tableti yasaklamak...

Bilmek ve/veya İnanmak

Resim
Kavminin büyüklük taslayan ileri gelenleri, küçük görülüp ezilen inanmışlara, "Siz, Salih'in, Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu (sahiden)  biliyor musunuz ?" dediler. Onlar da, "Biz şüphesiz onunla gönderilene  inananlarız ." dediler. Araf 75 Yukarıdaki ayet aslında meseleyi olabilecek en yalın biçimde anlatıyor ancak içimdekileri şuracığa dökmeden rahat edemeyeceğim.   Bilmek ve inanmak konusundaki antik çağlardan gelen tartışmaları sona erdirecek haddim ve çapım yok ama düşüncelerimi ifade etsem ve kimse de kızmasa ne güzel olur. İnancının gerçekliğini ispat etmek veya birilerini inancından vazgeçirmek... Haydi bir Müslümanı Hristiyan olmaya ikna edelim, veya tam tersi. Pek mümkün değil bu. Ötekinin inancını değiştirmek için kendince çabalayan kitaplar, oluşumlar var fakat hepsi de halihazırda inananlar tarafından hazırlandığından karşı tarafa asla geçmiyor. (Yoksun/yoksul toplumların durumlarından faydalanarak adeta onları avlayan m

Çocuktan Öğrendim: Bu ne, neden?

Resim
- Babacım bu ne? - Ağaç oğlum. - Neden? - ... - Kuşlay nasıl uçay? - İçi hava dolu tüyleri ve de kanatları var, bu sayede uçabilirler? - Neden? - Babacım neden küyesel ısınma oluy? - Neden hasta oluyuz? - Neden üşüyüz? - Babacım bu neden ekmek? Bir olayın veya durumun nasılını anlatmak çoğu zaman zorlamaz insanı ama iş nedenini açıklamaya gelince en detaylı bilimsel araştırmalar bile tıkanabilir. X ve Y kromozomlarının birleşmesine göre cinsiyetin ortaya çıktığını açıklayabiliyoruz ama neden o şekilde birleştiklerini açıklayamayınca, ayın güneşin konumuna varana kadar test edemeyeceğimiz söylentilere dayalı değişkenlere bağlayabiliyoruz sebebi. Yine de "neden" sorusu, çocukluktan itibaren kafamızı kurcalayan en temel konu. Tüm bunların nedeni ne, neden var(ım)... Belki de amaç bir cevap bulmaktan çok anlamaya çalışmak. Bu soruyu sormayı bıraktığımız zamansa maalesef büyümüş oluyoruz, yani alışmış oluyoruz. Sen sakın bırakma bu soruyu sormayı,

Ömür Kervanı

Resim
Aşık Veysel bir kaydında "en son şiirim" olarak nitelendiriyor "Ömür Kervanı"nı. İsmi o mu verdi bilmiyorum ama her yerde bu isimle anılıyor ve önden uyarayım, haddinden fazla hüzünlü bir kayıt.  Sivaslı bir abim rahmetliyi hatırlıyor: "Kirli şapkasıyla kahveleri gezen upuzun bir adamdı, dilencilik yapardı" diyor, hafif küçümseyerek. Veysel'i şiirleriyle tanıdığım için dilenciliği beni rahatsız etmiyor. Zira dışarıdan "dilencilik" olarak görünen şey, sanata değer vermenin bir çeşidiydi ve tüm ülkede âşıklar bu şekilde geçimlerini sağlıyordu. Esasen bu halen de böyledir. Âşıklar sazlarıyla meclisleri dolaşır, eserlerini icra eder ve geçimliklerini toplarlar. Hepimiz böyle yapmıyor muyuz? Az önce bahsettiğim ses kaydını ve metin halini aşağıya bırakıyorum. Boğazında düğümlenen kelimeleriyle yüreğimize tercüman olsun... Şatafatlı cümlelerimizin tarif edemeyeceği duyguları, yüzlerce yıllık kültürümüzle yoğrulmuş saf şiiri ile yaşatsın b

Yaşlanınca...

Resim
"İnsan yaşlanınca her şeye ilgisini kaybediyor." Kutluca Köyünden* Ahmet amcanın sözleriydi bunlar. Eski topraklar en azından ilgilerini yaşlanınca kaybediyor. Bizim yetiştirdiğimiz nesillerse sanırım herhangi bir şeye hiç bir zaman gerçek anlamda ilgi duyamayacaklar. Artık çok çabuk yorulan, çabuk sıkılan ve mümkünse tek bir saç telini bile herhangi bir sebeple feda edemeyen insanların oluşturduğu bir çağı yaşıyoruz ve daha da kötüsü bunu katlayarak devam ettirecek kuşaklar bekliyor bizi. Belki yok oluşumuz da bu sebepten olacak. Bir çoğumuz haftada en az bir akşam 2-3 saatimizi bir televizyon dizisine ayırıyoruz. Bazımız listesine aldığı filmleri izliyor düzenli olarak. Sosyal medya ise başka bir dünya, günde en az bir saatini harcıyor çoğu. Bu kadar "vakit" ayırarak yapabileceğimiz hayırlı şeyleri sıralamaktansa şöyle desek yanlış olmaz: "Bu kadar düzenli vakit ayırarak yapamayacağımız herhangi bir şey yok." Yukarıda saydıklarım elbette gere

Rastgele

Değerlendirenler

Kim terörist?

Kim terörist?

Misafirler