Kayıtlar

Yazı(m) etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Babam ve Bi de Patili Dostum

Resim
Çocukken babamın, meyve ağaçlarını neden hep evimizin önündeki bahçenin yol tarafına diktiğini anlamaz hatta sinirlenirdim; çünkü okula giden veya okuldan dönen çocuklar ağaçların dallarını kıra kıra toplarlardı daha yeni meyveye durmuş çağlaları ve hatta olmamış vişneleri. Ağaçlara mı üzülürdüm yoksa meyvelere mi, yoksa ben yiyemeden yok olup gitmelerine mi bilmiyorum; ama net olan şey babama olan kızgınlığımdı. İçeri dikseydi ya o ağaçları! O zaman aklımın almadığı bu olayda ne eğitici dersler olduğunu yaşım ilerlediğinde anlamaya başladım.  Akıl yaşta değil baştadır derler; ama bu söze bir şerh düşülerek yapılan meşhur devam kısmı da bulunur: "lakin aklı başa yaş getirir". Genç kardeşlerim kusura bakmasın, ben de yaşlı değilim gerçi; ama emin olun insan birçok şeyi el yordamıyla, deneye yanıla tecrübe etmeden asla anlayamıyor, bazen tecrübe etse de anlayamıyor, yanlış ve sabitleşen çıkarımlarda bulunuyor.  Babam neden ısrarla meyve ağaçlar

Ortayolculuk

Resim
Çok yakınımdaki bazı insanlarda gözlemlediğim bir durum var: Radikallik. Akla ilk gelen alanlardan son gelen alanlara kadar. Sonra bir baktım ki çok uzağımdaki insanlarda da var bu durum. Bu radikalliğimizin payını almadığı hiçbir alan kalmadı. Deprem oluyor, aynıyız; savaşlar yaşanıyor yanı başımızda, ülke içinde, aynıyız; yangınlar, seller, toplumsal felaketler yaşanıyor, aynıyız. Asalım keselim ile umursamazlık uçlarındayız, iki ucu da kanserojen.  Mesela teknoloji kullanımı... Beynimize çip takılmasını tartışıyoruz ama her birimizin elinde birer çip var ve güle oynaya kullanıyoruz. İlk çıktıklarında bu oyuncaklarımız için de aynı tartışmaları yapmıştık gerçi. Muhtemelen beynimize de aynı şekilde kendi istek ve hatta karşı konulamaz arzumuzla taktıracağız.  Artık her bir bilgiyi elimizdeki ekranlardan yaptığımız "araştırma"larla ediniyoruz. Tarhana çorbası yapımından, Hudeybiye barış anlaşmasına, patates nasıl ekilirden göktaşlarına kadar her konuya değinen bir sosyal medy

Dede...

Resim
"Allah taksiratını affetsin" dediklerinde en azından bende bir rahatsızlık oluşuyor, sanki rahmetli günahkarın biriymiş gibi hissediyorum. Taksir ve kasıtlı günah aynı şeyler değil farkındayım ama istemsiz bir duygu bu. Yıllar önce Türkmeneli TV'de bir programda rastlamıştım. Konuşmacılar sevdikleri birinin adını anarken (kişi sağ bu arada) "Allah affetsin" dileğiyle birlikte söze başlıyorlardı. Allah'ın affı olmadan hiç birimizin cennete giremeyeceğinin âdetlerde yerini bulmasına güzel bir örnek aslında. Bu nedenle "taksirat affı" dileği sunan herkesin ardından bu düşüncelere dalarak kendimi yeniden ikna ediyorum. Aslında gittiği için değil üzüntümüz. Keşke hepimizin bu şekilde bir hayatı ve ölümü olsa... Yaklaşık 95 yaşındaydı rahmetli. Asıl üzüntümüz biraz daha beraber olamayacağımızdan.  Semerciymiş çok eskiden. Son gece kalkıp iğne iplik istemiş, yattığı yorganın kenarını dikmeye başlamış. İnsan hafızası çok ilginç... Gerçek anlamda sini

Soba Sıcaklığı

Resim
Geçmiş... Geçmişini özlemeyen var mı? Acı tecrübeleri, travmatik olayları hariç tutarsak hepimiz özlüyoruz geçmişi/mizi. Bugün büyük kentlerde yaşayan çoğu kişi için gerçek bir nostaljiye dönüşmüş olan soba ve onun sıcaklığı üzerine biraz sesli düşünmek istiyorum. Tüm olumsuz yanlarına rağmen ülke olarak bile eski hale olan özlem birçok zaman ve zeminde dile getiriliyor. Bence şu an için abartılı bir düşünce şekli. Birkaç iyi özellik için o günleri bir daha kimse yaşasın istemem, o günleri yaşayan kimsenin de gerçekten o günlere geri dönmek istediğini düşünmüyorum. Benim gibi orta yaştaki kişilerin şu soğuk kış günlerinde evi için belki de en çok özlediği şey soba sıcaklığı. Özlediğimiz şey sobanın sıcaklığı mı? Aslında evet, bu konu, üzerinde çok da edebiyat parçalanacak bir konu değil. Tüm zahmetine rağmen tabi ki sobanın sıcaklığı bir başka ve değişilmezdi. Fırınında pişen patates, üzerinde kaynayan suyun sesi, portakal ya da mandalina kabuklarının kokusu vb. bunlar hep yan özellikl

İnsanlarla Uğraşmak

Resim
"İnsanlarla uğraşmayı sevmiyorum." dedi, yanındaki arkadaşına, önünden geçtiğim, taksitli alışverişiyle ilçede adı bilinen bir dükkanda çalışan genç kız. İnsanla uğraşmak... Yani kendisiyle... Bu cümleyi çok sık duyarız. İşim nedeniyle ben de defalarca kullanmışımdır. Doktorluktan pazarcılığa kadar, insanların ürettiği mesleklerin büyük çoğunluğunda doğrudan diğer insanlarla iletişim halinde olunduğundan, bu şikayeti duyacağımız kişi ve gün sayısı da artıyor. Bu mesleklerin teker teker yok olmasının bu serzenişi bitireceğini düşünmüyorum. Oluşan yeni meslekler sadece bu şikayetin kelimelerini değiştirecektir. "Yeryüzünde bir halife yaratacağım." ayetinin nesnesi olan bir varlık, asli görevinden yılıyor. Tabiri caizse insan yeryüzünde Yaradan'ın eli olmakla mükellef. Yine de şeytanın nesnesi olmak isterse bu özgürlüğe de sahip. Hayatımızdaki temel görevlerimizden biri "başkalarıyla uğraşmak", elbette olumlu anlamda. Peki bizi bıktıran sebepler neler ol

Rastgele

Değerlendirenler

Kim terörist?

Kim terörist?

Misafirler