Kayıtlar

Askı Uygulaması

Resim
(Bu yazıyı yazdığım zaman tam da bir siyasinin bu konuda bir açıklaması olmuş ve yoğun eleştiriye tabi tutulmuştu. O yüzden yanlış anlaşılmamak için yazıyı bekletmiştim; ama yanlış anlamaya müsait kişiler için bu durum kronik olduğundan endişem boşunaydı, bu yüzden yine olsa bu sefer  yapmam. ) - Adamı biliyorum, tanıyorum, öğretmen, durumu iyi ama geliyor buraya "askıdan 2 ekmek ver bana" diyor. Bir şey diyemiyorum. Asıl ihtiyaç sahibi isteyemiyor ama bunun gibiler... Aynı olaylar yeşil kart verilen zamanlarda da yaşanırdı. Altında arabası-evi olan iyi giyimli insanlar da bulunurdu kart sıralarında. Ya da kömür ve sair yardım talepleri toplanırken ihtiyaç sahibi olmadığı bilinen ama kağıt üstündeki kriterleri karşıladığı için başvuran ve yardım çıkan belli bir grup erdem yoksunu insan da vardı. Dilencilik yaparak hayatını idame ettiren ama aslında banka hesaplarında milyonlarca lirası olan kişiler de var, gerek bizzat tanıdığımız gerekse haberlerini izlediğimiz-duy

Yalancıyız - 2

Resim
- Doğrusu neyse söyledim. Ne gerek var ki yalana? İlk duyulduğunda takdir edilesi bir konuşma gibi dursa da, bu konuların geçtiği yerlerde temel sıkıntı şu alt metindedir: Yalana ihtiyaç duyulan yerler var. Peki bu doğru mudur? Elbette hayır. Yani ilk cümleyi söyleyen kişi adeta şunu diyor: "O anda yalan söylemenin bana bir faydası, ya da doğruyu söylemenin bana bir zararı yoktu ki o yüzden doğruyu söyledim. Böyle yapmak lazım." Gerçek dürüstlük, yalan söylemeye "gerek" varken onu söylememektir oysa; çünkü herkesin yalan söyleme gerekçeleri farklıdır. Bu yüzden de dürüstlük her zaman her yerde geçerli tek erdemdir belki de... Galiba bu yüzden Allah Resulü s.a.v. "Bana yetecek tek bir şey söyle" diyen adama: "İman ettim de ve diline hakim ol, dosdoğru ol." demiştir.  Başkasına yalan söylemek ise aslında en kolayı. Yalanı hayatında düstur edinenler, her sıkıştığında ona başvuranlar zamanla kendilerine de yalan söylerler. Başkasını kandırmak kolaydı

Çocuktan Öğrendim: Çare

Resim
Nebulizatörünün kristalini (soğuk buharın çıktığı delikli kısım) deldiği için mahallemizdeki tamirciye götürdük. Ustaya soruyorum: - Ne diyorsun abi, çözülebilir mi? Bizimki atlıyor: - Babacım, hey şeyin bi çayesi vaydıy... 2020 kışı (Kafa kısmı haricen ve uygun fiyata satılıyor bu arada, tamir ile uğraşmayın. Yani bir çaresi varmış.)

Sone 66

Resim
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,  Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez. Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,  Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,  Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,  O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,  Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,  Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,  Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,  Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,  Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,  Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e  Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,  Seni yalnız komak var, o koyuyor adama. William Shakespeare Çeviren: Can Yücel

Karşı-lık

Resim
  Sabah kalktım işe gidiyorum. Marketçi abiye teşekkür etmek için söze başladım: - Abi Ankara'daydım ben, hanımı hastaneye götürmüşsün, Allah razı olsun. - Ne demek kardeşim, komşuyuz biz, lafı olmaz. Buraya kadar her şey güzel, normal. Sonrasında ise şu dünyada midemi bulandıran bir avuç huydan biri sabah sabah çıkıyor karşıma - yeniden: - Sen de bizim işimizi görüyorsun. Her şey karşılıklı bu dünyada, öyle değil mi? Bunu söyleyen kişi bir esnaf. Dürüst, erdemli esnaflara lafım yok ama bu bir ruh hali. Esnaf ruhu. Tuz ruhundan daha yakıcı, aşındırıcı. Her şeyin karşılıklı olması, politik münasebetlerde bir yere kadar anlaşılabilir -belki- ama insan ilişkilerinin bu temel üzerine inşa edilmesi en hafif tabirle tiksindirici. Halbuki inancımızda da kültürümüzde de muhtaç kişinin dinine, milliyetine, cinsine-cibilliyetine bakılmadığı gibi iyiliğine-kötülüğüne de bakılmaz. Muhtacın sadece ihtiyacı giderilir, yoksa yapılan şeyin adı iyilik değil, ticaret olur. Tıpkı bu abimizin yaptığı

Çocuktan Öğrendim: Elalem

Resim
06/12/2019. Bugün kreşteki ilk günü. Suluğunu koymayı unutmuşuz. İlk gününün akşamında çantasını yeniden düzenliyoruz. Evde iki tane suluğu var. Biri daha afili olduğundan onu seçiyor. Sebep: "Bunu beğenirler..." Bizden veya ailenin herhangi bir ferdinden ayrı geçirdiği ilk tam günü olması, insanda çocuğunu evlatlık vermiş gibi çok tuhaf bir his uyandırıyor. Kahvaltı yapmamış, "Evde yedim" demiş, alakası yok; tuvalete çıkmamış öğleye kadar. İlk gün gerginliği, normal... Bu "zor" şartlarda geliştirdiği ilk duygunun kendini beğendirmek olması beni şaşırtıyor. Aile, özellikle de ebeveynler, çocukları sebepsiz sever ve onlar da bunun muhtemelen farkındadırlar; ama  çocuk dışarıya açılmaya başlayınca işler değişiyor. Aslında beni asıl üzen, artık aramıza mesafelerin girmeye başlaması. Birkaç sene içinde okula başlayacak ve neredeyse tamamen uzaklaşacak. "Bütün gün sizi düşündüm." diyor. Üzülüyoruz. Ne ara anne-babamı bütün gün düşünmeyi bıraktığı

Fransa Bu, Ya Biz?

Resim
Benim çabamla sonuç alınacağından değil ama karınca misali safımızı belli etmek açısından; Allah Resulü'ne (s.a.v.) hakaret içeren karikatürleri kamu binalarına yansıtarak mevcut fitne ateşini körükleyen Fransa yönetimini ve destekleyicilerini akla davet ediyorum. Bu tutum, çözümde yer almak isteyen ve yeni olayların önüne geçmek isteyen bir devlet anlayışı olamaz. Ancak aynı şekilde bu bit(iril)mek bilmeyen karikatür krizi ve buna benzer olaylarda kendisine Müslüman diyen kişilerin eylemlerini de Allah'a havale ediyorum. Gündem (Doğu Akdeniz krizi, Ermenistan'ın saldırganlıkları) dikkate alındığında, bu tür saldırılar ve fitne hareketlerinin planlanmış kurgulardan ibaret olması muhtemel ise de bu saldırıları ve hatta âlâsını gerçekleştirebilecek birçok "Müslüman" olduğu hatta bunlara "helal olsun, yiğidim, keşke ben yapabilseydim" diyen kardeşlerimiz olduğu da bir gerçek. Ancak fiziksel mücadelenin şartları ve nasıl'ı  Kitabımızda belirlidir. Eğer d

Rastgele

Değerlendirenler

Kim terörist?

Kim terörist?

Misafirler