Misket
Belki de bu
kategori de ilk olarak anlatılması gereken konu misket olmalıydı ama geçti
artık.
Eski çocuk
oyunlarımızın güzelliğinden dem vurup o günleri yâd etmeyeceğim. Zaman
değiştikçe günlük hayatın her safhası da değişiyor. Bu değişimleri hemen "doğru-yanlış" diye değerlendirirken çok dikkatli olmak lazım.
Ben ailemden izin aldıkça bu eski oyunları oynardım ama benim ailem bu oyunları oynayarak büyümedi, onların aileleri de onların oyunlarını hiç oynamadı belki. Yani bugün bu eski oyunların değil de hiçbir amacı yokmuş gibi görünen sanal ortamlardaki aktivitelerin/oyunların yaygınlığını görüp peşin hüküm vermemek gerek. Bu neslin çocukları da birkaç nesil sonra ortaya çıkan oyunlar karşısında; tıpkı bu neslin oyunları hakkında peşin hüküm verenler gibi şaşırıp kalacaklar, kesinlikle. İnsan hayatı önlenemez bir hızda her geçen gün değişiyor, oyunların da bundan pay alması çok normaldir. Neyse daha fazla kafa ütülemeyim, zaten misket konusuna nereden başlayacağımı bile bilmiyorum. Ekip(man) bulsam şimdi bile oynarım, o kadar severim.
Ben ailemden izin aldıkça bu eski oyunları oynardım ama benim ailem bu oyunları oynayarak büyümedi, onların aileleri de onların oyunlarını hiç oynamadı belki. Yani bugün bu eski oyunların değil de hiçbir amacı yokmuş gibi görünen sanal ortamlardaki aktivitelerin/oyunların yaygınlığını görüp peşin hüküm vermemek gerek. Bu neslin çocukları da birkaç nesil sonra ortaya çıkan oyunlar karşısında; tıpkı bu neslin oyunları hakkında peşin hüküm verenler gibi şaşırıp kalacaklar, kesinlikle. İnsan hayatı önlenemez bir hızda her geçen gün değişiyor, oyunların da bundan pay alması çok normaldir. Neyse daha fazla kafa ütülemeyim, zaten misket konusuna nereden başlayacağımı bile bilmiyorum. Ekip(man) bulsam şimdi bile oynarım, o kadar severim.
Doğru mudur
bilemem ama Mısır’da bulunan bir çocuk mumyasının yanında da misket bulunmuş.
Artık oynamak için mi kullanıyorlardı veya ne şekilde oynuyorlardı bilemem ama
tüm dünyada bilinen en eski çocuk oyunlarından biri olduğu bir gerçek.
Misket, bilye,
bilya, cicoz, cille, cilli, mile, cıncık ve yöreye göre değişen daha birçok ismi var. Diğerleri neyse de "cicoz"u hiç duymamıştım, internet bilgisi. Bizim
mahallede “misket” ve “bilye” kelimeleri kullanılırdı. İç Anadolu etkisiyle cıncık diyenler de vardı. Misketin nasıl üretildiği konusunda en ufak bir fikrim yoktu, hâlen de yok ve araştırarak olayın büyüsünü
bozmak da istemiyorum. Lütfen siz de bozmayın. Bugün herkes her türlü bilgiye
isteği anda ulaşabiliyor, bu bazen çok çirkin oluyor bence. Hayal kurmaya bile
fırsatın kalmıyor. O beyaz misketlerin içine süt katıldığını filan zannederdim
küçükken. İçindeki dalgalı şekillere büyülenmiş bir şekilde bakardım. Hiç
iddialı bir oyuncu olmadım ve hiç o kadar çok misketim de olmadı. Yani bir avucu
geçmedi tüm misketlerimin sayısı. Hatırlarım bazı çocuklar birkaç kavanoz
miskete sahipti.
Herkesin hayalini
süsleyen bazı misketler vardı. Aslında çocukların dünyasında farklılıklar daha
fazla emin olun, büyüdükçe tekdüzeleşiyoruz, hayallerimiz bile aynı oluyor.
Kimisi mika misketlerin hastasıydı; kimi düz şeffaf cam misketleri, kimi ise
demir misketleri severdi. Kimisi sadece büyüklüğüyle ilgilenirdi. Ben düz siyah
cam misketlerin hastasıydım.
Ne biliyim, neresinden
başlayım misketin? Yani bir çocuğun hayata dair temel unsurları öğrendiği en
önemli oyundur belki de. Mesela sendeki misketleri beğenen arkadaşınla, senin
onunkiler arasında sevdiklerini takas edersin, bazen çok sevdiğin arkadaşına
hibe edersin, kazanırsın, kaybedersin ve bu şans değildir. Bileğinin, emeğinin,
ortaya koyduğun sermeyenin ürünüdür kazancın. Mal edinme ile ilgili ilk
fikirleri edinirsin, paylaşmayla ilgili… Her bir misketini ayrı ayrı tanırsın
ama yeri gelir (çok nadir de olsa) gözünü karartıp saçarsın ortalığa,
paylaşırsın. Ve ilginçtir ben mesela hiç misket satın almadım. Arkadaşımın
verdiği birkaç misketle “oyuna” dâhil oldum ve kısa sürede bir avuç misketim
oldu. Yani illa birileri satın alıyordu, şimdi hemen ideolojik düşünmeye gerek
yok ama asıl olan piyasadakini paylaşmaktı oyuncularla. Misket dünyasındaki bu
ortak dolaşımı belki de bir daha hayatımızın hiçbir safhasında göremeyiz.
İlk misketimi saklardım, onu
riske etmez uğur gibi taşırdım yanımda. Aslına bakarsanız tüm çocukluk hayatım
boyunca toplasanız on saat bile oyna(ya)mamışımdır ama düşünün bu bile beni bu
kadar etkilemeye yetti, öyle bir oyun işte.
Ayrıca eski misketlerin de
önemi vardır oyuncular için. Belli etmeseler de çocukça da olsa bir saygı
duyulur çizik, kırık misketlere… Ha değişimlerde kıymeti olmazdı, eyvallah,
ama değer verirdik be!
Her miskete özelliğine,
desenine, malzemesine, büyüklüğüne göre farklı isimler verilirdi. Bu isimler
genel kullanılan isimler olduğu kadar o yöre çocuklarının ve hatta bizzat
misket sahibinin uydurduğu isimler bile olabiliyordu. Mesela atış yapmak için
oyuncunun kendisine seçtiği ve devamlı kullandığı miskete “kafalık” denirdi ki
bu ortak isimdi.
Bir sürü oyun çeşidi vardı. Sanırım
hemen her çeşidini az da olsa oynadım. Şimdi burada oyunun tekniğini anlatacak
halim yok, anlatmak da istemiyorum zaten. Nedir yani, al bi avuç misket, birkaç
arkadaşını da kat yanına ve kendi oyununu oluştur ne olacak sanki… Amaç
eğlenmek, dokunarak, hissederek, paylaşarak… Ama ismen de olsa yâd etmek
isterim misket oyunu çeşitlerini: Kuyu, zehir, üçgen… Evet fazla sayamadım çünkü
hatırlamıyorum :)
Farklı farklı atış teknikleri de vardı. Oyunun çeşidine göre bazen tercihe kalan bazense mecburen yapılan atış şekilleriydi bunlar. Ben genelde yandaki resimdeki gibi atardım ama başparmağımın eklem yeriyle değil, doğrudan tırnağımla hız verirdim. Bazı arkadaşlar o eklem yeriyle öyle hızla ve öyle isabetli atışlar yaparlardı ki hayran kalırdım. Ve bazen de diğer oyuncular belirlerdi nasıl atış yapılacağını. Mesela sıra bana geldi diyelim, ama benim atış şeklimi belirlemeye fırsat kalmadan uyanıklardan biri yüksek sesle (bağırarak değil ama, her şeyin bir raconu var) benim atış şeklimi belirlerdi. Bu bazen atıcının yararına bazense zararına olabiliyordu. Bu atış şekilleri rastgele değildi, yani “amuda kalkarak” dese o şekilde atacak değiliz. Bazı kalıpları var. Basit gibi görünüyor ama kitabına göre oynamaya kalkınca, bilinmesi gereken o kadar çok kural var ki. Bu kalıplardan bazıları şunlar:
Farklı farklı atış teknikleri de vardı. Oyunun çeşidine göre bazen tercihe kalan bazense mecburen yapılan atış şekilleriydi bunlar. Ben genelde yandaki resimdeki gibi atardım ama başparmağımın eklem yeriyle değil, doğrudan tırnağımla hız verirdim. Bazı arkadaşlar o eklem yeriyle öyle hızla ve öyle isabetli atışlar yaparlardı ki hayran kalırdım. Ve bazen de diğer oyuncular belirlerdi nasıl atış yapılacağını. Mesela sıra bana geldi diyelim, ama benim atış şeklimi belirlemeye fırsat kalmadan uyanıklardan biri yüksek sesle (bağırarak değil ama, her şeyin bir raconu var) benim atış şeklimi belirlerdi. Bu bazen atıcının yararına bazense zararına olabiliyordu. Bu atış şekilleri rastgele değildi, yani “amuda kalkarak” dese o şekilde atacak değiliz. Bazı kalıpları var. Basit gibi görünüyor ama kitabına göre oynamaya kalkınca, bilinmesi gereken o kadar çok kural var ki. Bu kalıplardan bazıları şunlar:
El Üstü:
Bu ifade, daima atış yapan
kişinin erken davranıp söylemeye çalıştığı anahtar sözcüktür. Çünkü her durumda
atıcının yararınadır. Bir elimizin parmaklarını yere dikerek ve atışı
yapacağımız elimizi işte bu parmaklarımızı diktiğimiz elimizin bilek kısmına
getirerek atışı yapmamıza izin verir ki bu pozisyon, eli olabildiğince öne
getirerek çeşitli mızıkçılıklar yapmamıza da imkân sağlar.
"Yerden" veya "El Altı":
El üstünün tam tersi olarak,
atışı, elimizi yere tamamen yapıştırarak yapmamıza neden olan ve haliyle
rakipler tarafından erken davranılarak söylenen atış şeklidir. Yerin eğimi, engelleri vb. özellikler karşısında her zaman atıcıyı dezavantajlı konumda bırakan ve isabet ihtimalini oldukça düşüren çok gıcık bir atış şeklidir.Sanırım sadece bir karış kadar mesafedeki hedeflerde atıcıya fayda sağlıyordu.
Çer-çöp:
İlginç bir ifadedir ve önce
kim söylerse ona fayda sağlar. Sıra sizdeyse ve ilk siz söyleyebildiyseniz atış
yapacağınız alandaki istenmeyen malzemeleri yani çeri-çöpü temizleyebilirsiniz. Ama
rakibiniz önce söylediyse, atış yaparken bu engelleri temizleyemezsiniz. Tabi
böyle bir durum için gerçek toprak zeminler gerekiyor.
Bunların dışında da bir sürü
ifade var ama hatırlamam çok zor. Ayrıca her çocuk oyununda olduğu gibi oynayan
kişiler de bazı ek kurallar getirirlerdi. Örnek veremeyeceğim ama biz de
yapardık.
Yazı uzun oldu ama bence hak eden bir konu.
Canım çekti ha şimdi. Bi kaç kişi olsa da ütsem hepisini…
akşam ezanına kadar... :) sokakta erkeklerle futbol oynamak .. kaleci olmak (: ahh ahhh erkek fatmaydım ben
YanıtlaSil