Kayıtlar

Çocuktan Öğrendim: Vicdan

Resim
Sinemaya gittik. Hanım başka bir filme gitti. Ben de oğlumla (7) bir çocuk filmine girdim. Hanımın filmi 15 dakika erken başladı. Ara verilince hanımın salona gidip ziyaret ettik, onun salonunda da ara verilmişti. Oğlum doğal olarak bir rahatsızlık duymadı bundan, yani arada annesinin yanına gitmekten. Sonra bizim filmimiz erken bitti. Hanımın salonun önünde beklerken dedim ki: - Oğlum salon boş, hadi annenin yanına gidip oturalım. Birazdan onunki de biter. - Hayır babacım olmaz. - Neden? - Biz filmimizi seyrettik, başka filme giremeyiz. - Ama zaten paramızı verdik ve filmimiz bitti. Bu film de birazdan bitecek. - Hayır, bizim hakkımız bitti, giremeyiz. Ben rahat edemem öyle. Haklıydı, bu yüzden de film bitene ve seyirciler çıkana kadar bekledik. Dünyayı çocuklar yönetsin n'olur! Bu vicdanı, hakkaniyetli davranmayı ve ince düşünmeyi tam olarak hangi yaşta ve nasıl kaybediyoruz bilmiyorum küçüğüm; ama lütfen bunu korumak için çaba göster, her şeye, herkese, hepimize rağmen... 11 Ara

Soba Sıcaklığı

Resim
Geçmiş... Geçmişini özlemeyen var mı? Acı tecrübeleri, travmatik olayları hariç tutarsak hepimiz özlüyoruz geçmişi/mizi. Bugün büyük kentlerde yaşayan çoğu kişi için gerçek bir nostaljiye dönüşmüş olan soba ve onun sıcaklığı üzerine biraz sesli düşünmek istiyorum. Tüm olumsuz yanlarına rağmen ülke olarak bile eski hale olan özlem birçok zaman ve zeminde dile getiriliyor. Bence şu an için abartılı bir düşünce şekli. Birkaç iyi özellik için o günleri bir daha kimse yaşasın istemem, o günleri yaşayan kimsenin de gerçekten o günlere geri dönmek istediğini düşünmüyorum. Benim gibi orta yaştaki kişilerin şu soğuk kış günlerinde evi için belki de en çok özlediği şey soba sıcaklığı. Özlediğimiz şey sobanın sıcaklığı mı? Aslında evet, bu konu, üzerinde çok da edebiyat parçalanacak bir konu değil. Tüm zahmetine rağmen tabi ki sobanın sıcaklığı bir başka ve değişilmezdi. Fırınında pişen patates, üzerinde kaynayan suyun sesi, portakal ya da mandalina kabuklarının kokusu vb. bunlar hep yan özellikl

İnsanlarla Uğraşmak

Resim
"İnsanlarla uğraşmayı sevmiyorum." dedi, yanındaki arkadaşına, önünden geçtiğim, taksitli alışverişiyle ilçede adı bilinen bir dükkanda çalışan genç kız. İnsanla uğraşmak... Yani kendisiyle... Bu cümleyi çok sık duyarız. İşim nedeniyle ben de defalarca kullanmışımdır. Doktorluktan pazarcılığa kadar, insanların ürettiği mesleklerin büyük çoğunluğunda doğrudan diğer insanlarla iletişim halinde olunduğundan, bu şikayeti duyacağımız kişi ve gün sayısı da artıyor. Bu mesleklerin teker teker yok olmasının bu serzenişi bitireceğini düşünmüyorum. Oluşan yeni meslekler sadece bu şikayetin kelimelerini değiştirecektir. "Yeryüzünde bir halife yaratacağım." ayetinin nesnesi olan bir varlık, asli görevinden yılıyor. Tabiri caizse insan yeryüzünde Yaradan'ın eli olmakla mükellef. Yine de şeytanın nesnesi olmak isterse bu özgürlüğe de sahip. Hayatımızdaki temel görevlerimizden biri "başkalarıyla uğraşmak", elbette olumlu anlamda. Peki bizi bıktıran sebepler neler ol

Bir Şey Yap!

Resim
Elimizde bir otomobil var: her gün beş defa yıkadığımız, sürekli bakımını yaptığımız, ses sistemi döşettiğimiz, deri koltuklar serdirdiğimiz, en kaliteli şekilde boyattığımız ve hatta modifiye ettiğimiz... Fakat içine kimseyi bindirmiyoruz, bırakın birini bindirmeyi biz dahi binmiyoruz ve onu hiç çalıştırmıyoruz bile. Amacı hareket etmek-ettirmek olan bir nesneyi pamuklara sarıp sabitliyoruz. Belki konuşulmaktan, yazılmaktan temcid pilavı kıvamına geldi ama ufak bir karşılaştırma yapmak istiyorum. 28 şubat dönemini hatırlıyorum. Ülkedeki Müslüman toplum olarak belki de tarihte hiç olmadığımız kadar aktif ve tepkili idik. Dernekler, vakıflar, bireyler herkes; adeta dağlar-taşlar, kuşlar ve tüm tabiatla birlikte/beraber mücadele veriyordu. Belki  geçmiş zaman diye öyle geliyordu denebilir; ama bugünümüzden çok farklı olduğunu ve çok daha "ileri"de olduğumuzu düşünüyorum. Bugün ise üzerimize serpilen ölü toprağından kurtulamıyoruz. Tüm baskılara, namaz kılıyor diye yapılan

Birlikte Yaşayabilmek

Resim
Ötekini anlamaya çalışma meselesi "ilk kardeşler"den bu yana belki de en eski sorunlarımızdan. Bir başkasının düşüncelerinin, zevklerinin, ideallerinin, hayallerinin, prensiplerinin farklı olabileceğini anlamak ve ona yaşam hakkı vermek...  Kendi düşüncesine, hayat şekline karşı özgürlük ve anlayış bekleyenlerimiz bile bunu zorbaca ve yine bir başka anlayışsızlıkla talep ediyor. Bu, bireysel olarak da ilk aşmamız gereken engel. Kendimden örnek vereyim, mesela otuzlu yaşlarıma kadar iskender kebabı sevmemenin bile ceza kanununda suç teşkil etmesi gerektiğini düşünürdüm içten içe. İnsan iskenderi nasıl sevmez? Allah'a inanmayabilirsin ama iskenderi sevmek zorundasın, sevmemeyi düşünen, bunu teklif dahi eden insan olamaz-dı. Bu ve benzeri konularda başkalarına hak vermeye orta yaşlarımda başladım. Acaba diyorum ülkeler de mi böyle oluyor? Kuruluş zamanlarında, kurucu ekibin ideolojisine ters düşecek en ufak bir düşünce kırıntısı bile toplu-tüfekli bir itirazla karşılaşıyor.

Metne Yakınlık

Resim
Kendisi imam olan değer verdiğim bir abim, her zamanki gibi Müslümanların sorunlarını konuştuğumuz -o kadar çok sorunumuz var ki, yeni şeyleri konuşmaya fırsatımız kalmıyor- bir sohbet ortamında bağlam gereği şunları söylüyordu:  - Tamam, eskilerin eğitim metodu yanlıştı. Sopayla, dayakla eğitiyorlardı bizi; ama hocam beni dövmeseydi ben hafız olamazdım. Yanlış da olsa o yöntemle benim ve birçok kişinin hafız olmasını sağlamıştı. Bugün insan psikolojisini inceleyip en doğru eğitim metotlarını bulmaya çalışıyoruz ama merak ediyorum; ben bugünkü "doğru" eğitim metotlarıyla kendi oğluma hafızlık öğretebiliyor muyum veya din ile ilgili başka herhangi bir şeyin aklında kalmasını sağlayabiliyor muyum?  "Hafız" ın kelime anlamıyla (koruyan, saklayan) bugün kullandığımız anlamı (Kur'an'ı baştan sona ezberleyen kimse) farklı, doğrudur. Allah'ın c.c. bize: "Kitab'ı metin olarak baştan sona ezberleyin, anlamasanız bile!" şeklinde bir emir vermedi, bu

En İyisi Memur Olmak (!)

Resim
Kendisinden internet hizmeti aldığım için faturamı ödemek üzere akşam iş çıkışı yanına gittiğim bir tanıdığın sözleriydi: - Keşke ben de memur olsaydım. Haftasonu tatil, bayramlar yılbaşılar tatil vıdı vıdı vıdı... Bugün hiç değilse beni üstünde taşıma lütfunda bulunan bir arabam var. O zaman hiçbir maddi malvarlığım yoktu. Benimle aynı yaşta olan bu tanıdık muhteremin ise evi, arabası, iki tane dükkanı, muhtelif arazileri vardı ki bunlar sadece benim bildiklerim. Esnafla konuşurken çok üzerlerine gitmiyorum, onlar ne derse doğrudur, sorun değil; ama içimden şunu demek geliyor tabi: Tamam, gel yer değiştirelim kardeşim ya da kendine tatil yap, kazancın memur maaşına gelene kadar çalış, sonra bırak, hem sen hem varsa çalışanların rahat etsin. Allah'tan cezanı mı istiyorsun, her şeyin var, halen çılgınca çalışma hırsıyla doluysan bunda benim bir suçum yok! Bak, ben senin işini bilmiyorum ; kimlerle, nelerle uğraştığını, ne sıkıntılar çektiğini, nasıl bir stres altında olduğunu, kaç k

Rastgele

Değerlendirenler

Kim terörist?

Kim terörist?

Misafirler