Kayıtlar

En çok...

Resim
En çok sigaranı kıskanıyorum. Hüzünlüyken, neşeliyken, umutluyken, tükenmişken, sağlıklıyken, hastayken, hem de çok hastayken, dinçken, yorgunken, açken, tokken, uykuluyken, uyanıkken, çayın yanında, suyun yanında, benim yanımda... Her zaman onunlasın. Her şeye ama her şeye üşenirken bu merete hiçbir zaman ve zeminde üşenmeyişin beni ölesiye kıskandırıyor. Bu bir paranoya değil, acı gerçeğin daniskası hem de... Kendimi onunla kıyaslamıyorum ama "senin için canımı veririm" gibi şaşalı bir cümle kuran insandan, ben dokunmaya kıyamazken kendisini kendi elleriyle öldürüşünü seyretmekten usandığım için bunu bırakmasını istediğimde makul bir çaba beklemeyi hak ediyor olmalıyım. Evet, insanın herhangi bir alışkanlığını bırakması, ondan vazgeçmesi kolay değildir; hatta en zorudur, bunu çok iyi biliyorum; çünkü o kadar çok şeyden vazgeçtim ki... Kiminden pişmanım, kiminden değilim. Sevgime veya yaptıklarıma karşılık beklemiyorum, sadece biraz çaba bekliyorum ve biraz dürüstlük de f

Çelişki

Resim
- Selamunaleyküm - Aleykümselam - Bir çeyrek bilet verir misin? dedi...

Savaş&Barış

Resim
"En kötü barış , savaştan iyidir." Kimin söylediği ve ne zaman söylendiğine bağlı olarak, doğruluğu tartışılabilecek bir söz. Aslolan barış veya savaş değil, iyilik-adalet için mücadele etmek belki de.

Seni anlıyorum (?)

Resim
Birinin başka birini anlayabileceğini sanmıyorum. Kendimizi kandırmayalım. Kimsenin birbirini anladığı yok. Bir kere bu mümkün değil. Bu konuda gösterilecek çaba belki anlamlı olabilir ama bu bizi "anlama" sonucuna götüremez. Öte yandan birine veya bir şeye değer vermek, üzerine düşeni yapmak, bu ayrı bir konu. Nasreddin Hoca rahmetlinin damdan düştükten sonra etrafını sarıp tavsiyelerde bulunan kalabalığa: "Bana damdan düşen birini getirin, benim halimi ancak o anlar" şeklinde çıkışması dahi bu açıdan anlamlı gelmiyor bana. Zira insan olarak özellikle duygusal-duyusal hafızamız, zannettiğimiz kadar güçlü değil. En büyük felaketleri bile birkaç gün içinde unutuyoruz. Rahmetli tabi burada kendisi gibi o anda damdan düşmüş birini istiyorsa taşlar oturur yerine belki, yoksa geçmişte bazı sıkıntılar çekmiş olsak da tek hatırladığımız ve anlamlandırabildiğimiz şey şu "an"ımız oluyor. Bu bizim korunma mekanizmamız: unutmak. Unut(a)masak nasıl yaşarız? Bir

Çocuktan Öğrendim: Gelecek Kaygısı/Tamahkârlık

Resim
- Babadım kimseye çöyleme! - Neyi oğlum? - Eelma yediimizi. - Neden? - (Fısıltı şeklinde) O zaman bitey...

Mucize (Wonder) (2017) - Film hakkında

Resim
Mucize nedir? Gözümüzün önünde belirli veya belirsiz aralıklarla sürekli tekrar eden olaylara çok çabuk alışıyoruz. Normal kabul ettiğimiz durumlar ile mucize olarak adlandırdığımız durumların temelde tek farkının, birinin çok nadir olarak gerçekleştiği gerçeğini gözden kaçırıyoruz. Atomların hareketinden okyanus dalgalarına, hücrelerden gezegenlere, kokoreççi Sami Usta'nın bıçak darbelerinden yıldızların çarpışmasına varana kadar tüm hareketler ve tüm varoluş başlı başına bir mucize aslında. Bu bakış açısıyla normal-anormal farkı dahi ortadan kalkıyor. İşte tam da bu düşüncelere daldıran sıcacık bir film: Mucize .  Sadece sıradan bir izleyici gözüyle, spoiler da vermeden, film hakkında bir şeyler yazayım dedim. Umarım haddimi aşmış olmam. Genetik bir "anomali" nedeniyle doğuştan itibaren bir çok ameliyat geçiren August, yüzünün diğer insanların arasında dolaşmaya "uygun" olmayışı nedeniyle 5. sınıfa kadar evde annesi tarafından öğretim görmüştür. &qu

Yalancının mumu...

Resim
Sanırım ortaokul yıllarımdaydı, bu atasözünü ilk duyduğumda aklıma takılan bazı noktalar olmuştu: "Yalancının mumu yatsıya kadar yanar." İnternetin bu kadar yaygın ve bilginin bu kadar ucuz (değersiz anlamında) olmadığı zamanlarda yaptığım okumalarda hep birbirine yakın açıklamalar vardı. Ortak nokta, yalanın bir şekilde kısa zamanda ortaya çıkacağı hatta daha gün bitmeden gerçeğin kendisini göstereceği şeklindeydi.  O zamanlar bu atasözü hakkında içimde oluşan ve sebebini izah edemediğim tereddütler ilerleyen yıllarda daha net sorulara dönüştü. Eski zamanlarda, yani insanların günümüzdeki gibi gece en az saat onbir-onikilerde yatmadığı, üçlere-dörtlere kadar tartışma programı veya filmler seyretmediği, kokoreççiye veya dürümcüye gitmediği zamanlarda ortaya çıkan bir atasözü bu. Her gün sabah namazından önce kalkan insanlar, yatsıdan sonra mecburen yatıyorlardı. Mumlar ise akşam ile yatsı vakti arasında yanmaktaydı. Yani yatsıya kadar yanan mum zaten "yaşanan&qu

Rastgele

Değerlendirenler

Kim terörist?

Kim terörist?

Misafirler