Sıkıntı
- Alo, Bayram nasılsın?
- ....
- İyi işte işte n'olsun, sıkıntıdayım, halletmeye çalışıyorum.
- ... *
Her insan kendi derdini en büyüğü zannediyor galiba. Ya da daraltayım biraz, tanıdığım bir çok insan, başına gelen sıkıntılara, sadece onun başına geliyormuş gibi tepki veriyor. Öyle bir edebiyat parçalıyorlar ki şaşırıp kalıyorum. Sıkıntı anında, dert henüz aktifken bu tepkiler verildiğinde anlayışla karşılamak elbette mümkün, hatta karşılanmalı da ancak normal zamanında bile, daha önce yaşamış-bitirmiş olduğu dertlerle öyle bir arabesk haline bürünüyorlar ki, dünya üzerinde milyonlarca insanın el'an ne acılarla uğraştığı hakkında hiçbir fikirleri olmuyor. Galiba buna en sade anlamıyla şükürsüzlük deniyor.
Maddi imkanları bizden biraz iyi olan insanları bile dertsiz, tasasız zannediyoruz. Bizim gözümüzde en mutlu insanlar onlar. "Keşke onlar gibi olabilsek." Parasının haddi hesabı olmayanlarsa zaten bizim gözümüzde cennette. Paraları var, başka ne dertleri olabilir ki? Oysa bunu düşünmek, yoksul insanların tek dertlerinin para olduğu şeklinde yanlış bir sonuca hatta bir hakarete de götürüyor bizi.
Bu dünyaya mutlu olmak için gelmedik, o yüzden de hayatımız boyunca mutluluğu çok kısıtlı zamanlarda elde edebiliyoruz. Herkesin, her birimizin aynı derdi yok ama kesinlikle aynı derecede derdi var. Bakara Suresi 155. ayette garantisi verilen durumu dünya üzerindeki her insan yaşadı, yaşıyor ve yaşaycak. Başımıza bir sıkıntı geldiğinde "Neden ben?" şeklinde tavır alırsak hayat bizi hiç ileriye taşımaz. Birçok dert çekeriz ama hepsinin sonunda kuru bir dram hikayesinden başka bir şey olmaz elimizde.
Dertleri, sıkıntıları, acıları, hüzünleri hatta belki travmaları bir fırsat bilip kişiliğimizi geliştirmeliyiz. Bunun matematiksel bir formülü veya herkeste aynı şekilde çalışan tek bir yolu yok; ama bu uğurda yapılabilecek ilk şey, bu yolda yalnız olmadığımızı, her insanın kesinlikle ona acı veren bir derdinin olduğunu fark etmek belki de.
"Zaten bizim başımıza iyi bir şey gelmez hiç", "Ne zaman gün yüzü gördük ki" edebiyatı, çekilen sıkıntıların insanı olgunlaştırmasının önündeki en büyük engeldir. Olgunlaşamayan insansa toplumsal bir tümöre dönüşür.
Bu anlamda maalesef tecrübe de insanı her zaman olgunlaştırmaz. Bazı tecrübeler daha doğrusu yanlış okunan bazı tecrübeler insanı sığlaştırır ve kısırlaştırır.
Başlangıç belli: Kimsenin derdini küçümseme, kendi derdini de dünyadaki tek dert sanma; çünkü bu da bir çeşit kibirdir.
* Sabah işe giderken yolda yürüyen bir adamın muhabbet
Yorumlar
Yorum Gönder