Kayıtlar

Dikkat etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İmamı korkutan cemaat - Cezbe halinin ampirik etkisi

Resim
cezbeye tutulmak (veya kapılmak) bir duygu veya bir inanışın etkisiyle aşırı ölçüde coşup kendinden geçmek: “ Cezbeye tutulmuş gibi haykırdım, Türkçe haykırdım.” - A. Gündüz. TDK Sözlüğü Uzun uzadıya açıklamalar yazmak, çoğunlukla daha az etkili oluyor, özellikle günümüzde. Burada sanırım en güzel cevabı, imam beyin tepkisinde görebiliyoruz. Hadi biraz su içelim.

Sessiz Gündem: YEMEN – 1

Resim
Yıllardır Suriye ve Irak işgalleri gündemimizde yoğun bir yer tutuyor. Oysa tıpkı Myanmar ve Doğu Türkistan ve daha birçokları gibi çok da gündemimiz de olmayan ancak siyasî ve askerî krizin yanında oldukça büyük bir insanî krizin yaşandığı bir ülke var:  Yemen! Zaman zaman ana haber bültenlerinde yer alsa da, gerek tartışma programlarına konu edinilmemesi gerekse yeterli sıklıkta haber konusu olmaması nedeniyle daha çok internet sitelerinden takip edebiliyoruz Yemen’deki iç savaşı. Bu yazı serisi, dikkatlerimizi biraz bu ülkeye çekmek amacıyla hazırlandı. İlk olarak ülke ile ilgili bazı temel ve tarihi bilgilere geçelim. Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Yemen’in bugünkü nüfusu yaklaşık 30 milyon. Ülkede kişi başına milli gelir 2 bin 500 dolar civarında ve iç savaş nedeniyle ekonomi büyük bir hızla küçülüyor. 2017 yılı itibariyle yüzde 52’sinin elektriğe sahip olmadığı Yemen nüfusunun yüzde 81’i insani yardıma muhtaç durumda yaşıyor. Yemen’de %1 oranın

Örümceğin sırtındaki haç

Resim
Araneus diadematus... Anadolu'da yaygın olan bir türünün ayırt edici özelliği sırtındaki bu haç simgesi imiş. Bu bilginin doğru olup olmaması bir yana resminden de anlaşılabileceği gibi sırtında bariz bir haç simgesi var ve resimlerde arama yaparsanız çok daha fazla ve farklı haç simgeli örneklerini bulabilirsiniz. Bazı yabancı sitelerde bu resmi alıp Hristiyanlık propagandası yapanlara rastladım. Aslında oldukça tanıdık bir çaba bu... Gelelim bu tarafa... Belki son yıllardaki Kur'an okumalarının da artışı ile en azından genç neslin bu tür resimlere bakışı makul bir seviyeye gelmiş olabilir ancak hâlen medyada ve belli kesimlerde bu tür tabiat çizgileri Allah'ın yüceliğinin bir delili gibi anlatılıyor çeşitli program ve sohbet ortamlarında. Ağaç dallarının diziliminden tutun da karpuz kabuğunun üzerindeki berelerin şekline kadar uzanan bir "arayış"tan bahsediyoruz. Aramak güzel ancak aranan şey Allah'ın yaratma mucizesi değil de objeler üzerinde şu

Uzay çöpleri

Resim
(Tüm görseller, mesele anlaşılsın için oluşturulmuş illüstrasyonlardır.) 4 Ekim 1957’de Sovyet bilim adamlarının geliştirdiği dünyanın ilk yapay uydusunun uzaya fırlatılmasıyla aktif uzay incelemeleri dönemi başlamış oldu. Şimdi ise dünya genelinde her yıl  500 ’ü aşkın uzay aracı ve uydu uzaya gönderiliyor.  Farklı bilgilere göre şu anda, 10 cm’den büyük olan  21.000  parça uzay çöpü yörüngede dolaşmakta. Ayrıca 1 ile 10 cm arasında boyutlara sahip  500.000  parça da söz konusu. Uzay çöplerinin toplam ağırlığı ise  7000 ton  civarında.  Bir milimetreden daha büyük boyutta olan 130.000.000' dan fazla nesnenin şu anda yörüngemizi tıkadığını tahmin ediliyor.  Bunların büyük bir çoğunluğu oldukça hızlı bir şekilde hareket ediyor. Radarlarla tespit edilebilecek boyuttaki yaklaşık 12.000 büyük parça sürekli gözlem altında tutuluyor. Bu çöpler her ne kadar uzay kuruluşları tarafından izlenmeye çalışılsa da tümünü izlemek maalesef mümkün olamıyor. Dünya'nın etrafında ortalama  2

Yılbaşı alerjisi...

Resim
1 Ocak 2018... Pazar günü, öğle namazı öncesi...Caminin yarısı doluydu ve vaiz şöyle diyordu: "Bir Alman kurban bayramında bayram namazına gelse, kurban alıp kesse ne dersiniz? Müslüman olmuş dersiniz değil mi? Peki bir Müslüman evine çam ağacı alıp, yılbaşı akşamı hindi pişirip, içki içerek yılbaşı kutlarsa ona ne denir?" Neredeyse herkesin bildiği ama bilinçli veya bilinçsiz, sürekli atladığı konu şu ki modern yılbaşı kutlamalarının Hristiyanlıkla da çok bir alakası bulunmuyor. İşid'in eylemleri ne kadar "İslâmî" ise modern dünyanın yılbaşı kutlamaları da o kadar Hristiyanîdir. Bir an kendimizi Almanya'da veya halkının çoğunluğu Hristiyan olan başka herhangi bir ülkede düşünelim ki bu şekilde olan yüz milyonlarca Müslüman var. İnsanlar taşkınlık da yapmadan uygun şekilde noel kutluyorlar veya paskalya kutluyorlar. Bir Müslüman olarak nasıl bir tavır alacağız? Tersinden düşünelim. Ramazan ayında gayrimüslimler veya en azından temsilcilerinin katıldı

Bir görüş... (Kudüs)

Resim
Beni bu alıntıyla tanıştıran Hüseyin abiye teşekkürlerimle... Katılırsınız veya katılmazsınız ama üzerinde biraz olsun düşünmeye değer: -Alıntıdır- "Ellerindeki en değerli şey olan Allah’ın Kitabına sahip çıkamamış bir toplum, değil Kudüs'e hiçbir şeye sahip çıkamaz. Ancak boş sloganlar savurur. Gerçek anlamda sahip çıkılması gereken tek şey Allah’ın kitabıdır. Bu da ondaki her emri hayata aktarmakla olur. Üstelik Allah'ın yeryüzündeki hiçbir bölgeye sahip çıkılmasına dair bir emri yoktur ama faiz yemeyin, namazı tam kılın, zekatı verin, zinaya, içkiye, kumara yaklaşmayın emirleri vardır. Dünyadaki her beldeye ancak O'nun emirlerine uyularak sahip çıkılabilir. Oturdukları yerden asla güç yetiremeyecekleri işler için sloganlar savurmak görevlerini yapmamış acizlerin işidir...."

Kutlama...

Resim
Vakti geldi yine... Hadi aşure yiyip Kerbela'yı "kutlayalım"...(!) Bu katliama takılıp kalmayalım, aşurenin içine koyacağımız malzemeler kadar bile aklımızda yer işgal etmesin. Sonra yeni Kerbelaların bir daha olmamasını ümit edelim... Niçin, neden, nasıl sorularını sorup da yormayalım değerli zihinlerimizi. Eşimizi, çocuklarımızı, evimizi, arabamızı, telefonumuzu, kıyafetlerimizi düşünelim. Bir Müslüman, daha Hâtem-ül Enbiyâ (s.a.v.) vefat edeli bir kaç sene olmadan nasıl kardeşlerini keser, ilerleyen yıllarda nasıl olur da o'nun torunlarını zehirleyerek, kılıçtan geçirerek katleder gibi boş sorularla meşgul olmayalım. Yeni çıkan diziler var onları düşünelim. Partimizi düşünelim. Alacağımız ihaleleri düşünelim. Yeni bir şeyler almak için krediler çekelim. Sonra yeni Kerbelaların bir daha olmamasını ümit edelim, her gün yenisinin yaşandığı bu kaypak dünyada... Bir tabak daha almaz mıydınız?

Bayram...

Resim
Hadi bayram edelim... -alıntı- Uzun bir nöbetti bizimkisi… Ümmetin umudu olmak için çıkılan uzun ve zorlu bir yolculuğun nöbeti… Şehir şehir, mahalle mahalle, ev ev tutulacak bir nöbet... Kimimiz terk etti tepeyi, ganimetlerin peşinden koşup gittik. Ne zafere ulaşabildik, ne de ganimet toplayabildik… Ne evlerimizi koruyabildik, ne şehirlerimizi, ne de nesillerimizi... Tüm tepeleri kaybettik… Kimimiz karaya çıkınca Allah’ı unuttu... Ne gemide verdiğimiz sözü tutabildik ne de karada adam gibi durabildik… Kimimiz bahçe sahiplerinin imtihanına tutuldu… Kimse görmeden toplayacaktık mahsulümüzü. Büyük bir musibete duçar olduk. Ne mahsul toplayabildik, ne de kimse gördü bizi… Her şeyimizi kaybettik… Kimimiz amansız bir “vehn” hastalığına yakalandı bu yolda… Dünya sevgisi ve ölüm korkusu kapladı yüreklerimizi. Yürürken mal, makam, şan, şöhret, güç, kuvvet ne varsa topladık yoldan. AVM’lerin, lüks İslami otellerin, milyarlık iftar sofralarının pençesinde tükenip gittik… Dünya selinin

Tutu(namı)yoruz...

Resim
Sonuna yetiştiğim şahane bir vaazı şöyle bitirdi vaiz geçen hafta: "Kişinin oruç tutup tutmadığı Ramazan'dan sonra belli olur. Hacılık Kâbe'de değil, oradan dönünce belli olur. Namazın kabul olunup olmadığı namaz sonrası hayatla belli olur..." En ağır çalışanımız bile ne kadar etkileniyor olabilir ki belirli bir süre hiçbir şey yememek-içmemek ve cinsî münasebette bulunmamaktan? Çünkü arada ne kadar zaman olursa olsun günde iki defa yiyip-içiyoruz. Hele hele yoksulların hâlinden anlamak gibi anlamsız bir sebebe bağlayıp bu harikülade ibadeti pul etmek de nedir? Planlı bir açlık ile hangi yoksulun hâlinden anlayabiliriz biri bana anlatsın? Yeme-içme vb. rutininden kurtulup en az çalışan yetilerimizi -akletme, düşünme, sorgulama gibi- bu ay boyunca faaliyete geçirmediğimiz sürece hiç yere aç kalmış olup çıkacağız yine bu aydan. Binbir çeşit yiyeceğin olduğu iftar sofralarını gezerek de bu amaca ulaşmamız mümkün değil. Bugün acaba hangimiz Allah Resulü s.a.v

Bir selâm

Resim
"Ben öyle herkesin evinde yiyemem, herkesin yaptığını içim almaz, yiyemiyorum n'apiyim..." diye gittiği misafirlikte, kendisi için ev sahibinin emek verip hazırladığı yiyecekleri ağzına sürmeyip de lokantalarda, fastfoodçularda, pizzacılarda, kebapçılarda elin adamlarının ne idüğü belirsiz malzemelerden yapıp sattığı "şey"leri, üstelik üzerine dünya para vererek hunharca yiyip yutan görsel medya edilgenlerine, yemek seçen zorbalara, tat fukaralarına, mantık âbidelerine ve vefâ yoksunlarına selâm olsun. Sen öyle değil misin? O zaman alınmana gerek yok.

Bağ-la-m

Resim
" ...sarhoşluk veren şeyler ve şans oyunlarında... insanlar için bazı yararlar vardır..." Bakara Sûresi 219. âyet Nasıl yani? Kur'an'da içki ve kumarın faydası olduğu mu yazıyor? Evet, yazıyor, inanmayan açıp okuyabilir. Bugün özellikle görsel iletişimin muazzam imkanlara ulaşması sonucu görsel manipülasyonun yolları da geometrik olarak artıyor. O yüzden herhangi bir konu hakkında okuduğumuz, seyrettiğimiz, dinlediğimiz haber, yorum vb. üzerinde hüküm sahibi olmadan önce çok dikkatli araştırmamız şart. Aslına bakarsanız bu durum tarih boyu böyleydi. "Bi dur dinle" deriz değil mi? Evet, bi durup dinlemeli, ardını-arkasını, başını-sonunu iyice değerlendirmeli, hak ettiği değeri vererek üzerinde düşünmeli ve tüm bunlardan sonra bir sonuca varmalıyız. Gözümle gördüm, kulağımla dinledim, elimle elledim gibi argümanlar hiçbir hüküm için geçerli sebep olamaz. Mesela Efendimiz (s.a.v.) in "Yürek eti yemezseniz, imanınız olmaz" şeklinde bi

Aşırı israf...

Resim
Günde milyonlarca, yılda milyarlarca ekmeğin, üstelik israfın büyük günahlardan olduğu Müslüman ülkelerde göz göre çöpe atılması dahi tek başına Müslüman halkların dinlerinde ne kadar ciddi ve samimi olduklarının bir göstergesi aslında. Üstelik nimet deyince akla ilk gelen gıdadır ekmek. Mesela kültürümüzde öpüp başa konur. Ancak öpüp başımıza koyduğumuz her şey gibi, kendisine fiilen verdiğimiz değer doğru orantılı değil. İstatistik bilgiler ve tablolarla can sıkmayacağım. Bunlara isteyen kolayca ulaşır. Zaten bu bilgilerin çok etkisi de olmuyor. Bir öğün sonra yine aynı şekilde gıda israfına devam ediyoruz. Hiç ettiğimiz, yarım tüketip çöpe attığımız tek şeyse gıda değil ne yazık ki. İnsan ilişkilerimiz, fiziksel ve sosyal çevremiz, bedenimiz hepsi bu zulümden payını alıyor. İsrafı gerçekten fark etmekse çoğunlukla o kadar kolay olmuyor. Her canlı içine doğduğu veya bir şekilde yaşamaya mecbur bırakıldığı ortama, hayat şartlarına alışıyor; ama  tek hücreli canlılardan veya hayvanlar

Bin kere nasıl?!

Yemen'de, Irak'ta, Afganistan'da, Arakan'da, Filistin'de, Suriye'de, Türkistan'da, Güney Amerika'da, Afrikada hasılı dünyanın dört bir yanında tarih boyunca bu kadar ölüme, cinayete, zulme doğrudan veya dolaylı olarak neden olup da akşamları kendi çocuklarının başlarını nasıl okşayabiliyorlar, nasıl uyuyabiliyorlar?!  Sana nasıl olduğunu söyleyim mi? Sadece bir su kuyusu olsa onlarca çocuğun ve toplamda milyonu aşan çocuğun hayatta kalabileceğini, bir kaç tane battaniyesi ve biraz kuru gıdası olsa ailesini hayatta tutabilecek binlerce insanın olduğunu, ufak ve ucuz bir operasyonla gözündeki kataraktı alınarak görmeye başlayabilecek kardeşlerimiz olduğunu  bildiğimiz halde (liste o kadar uzatılabilir ki...) biz hâlen nasıl bu şekilde yaşayabiliyorsak işte o caniler de öyle yaşıyorlar. Buna alışmak deniyor sanırım.  Çünkü ne büyük dertlerimiz var bizim... Yeni bir telefon, araba, ev-arsa filan almamız lazım. Koltuk takımını yenilememiz lazı

Rastgele

Değerlendirenler

Kim terörist?

Kim terörist?

Misafirler