Kayıtlar

Yazı(m) etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Daha kolay

Resim
Bi yerde okumuştum: "İnsanları kandırmak, onları kandırıldıklarına ikna etmekten daha kolaydır." diyordu. Bi dur bakalım internette araştırayım kim söylemiş diye yeltendim, sonra "bi dur" dedim, "bi dur!". Çok doğru bi söz... Ya sevmediğim biri söylemişse, o zaman bütün etkisini yitirecekti bende. Sözün sahibini sözün kendisinden daha fazla önemsiyoruz çünkü. Bu bazen temkinli olmamızı sağlasa da çoğunlukla olumsuz sonuçlara yol açar.  Kan(dırıl)mamıza neden olur durur.

Seçim...

İnanmış insanlar olarak, tabî şartlarla hayatının sonuna gelmiş ve sonlu ve sahte dünyayı terk edip sonsuz ve gerçek bir hayata adım atmış olan sevdiklerimize üzüldüğümüz kadar yahut bunun onda biri kadar da olsa, etrafımızdaki ve dünyamızdaki yanlışlıklara üzülmüyorsak iki ihtimal var demektir: Ya inancımızda samimi değiliz ya da "kaybettiğimiz" sevdiklerimize karşı hissettiklerimizde... Gelin beraber seçelim...

Yuva

Resim
Hani çayırlarda filan olur, böyle koparıp üflersin, ters şemsiye şeklinde bir demet tohum filizlenecek bir yer bulma ümidiyle havada uçuşur. Bunlar onlardan değil ama yine de ona benzer tohumlar ve sanırım hemen yakındaki at kestanesi ağacıyla bir ilgisi vardı. Bu arada at kestanesinin çiçeğini hiç gördünüz mü veya fark ettiniz mi bilmem ama benim için dünyanın en güzel çiçeklerinden. Neyse konu şu ki her neyin tohumuysa kendisinden yuva yapılamayacak kadar hafif ve uçucu bir malzeme.  En küçük hücreden ve hatta atomdan tutun da galaksilere varıncaya kadar yaratılan her şey bir yuva kurma çabasıyla meşgul -belki de-. Ya da o kadar yüksekten uçmayalım ve örneğimiz üzerinden gidelim. Çalışkanlığın tüm klişe örneklerinin üzerinden verildiği bu mahluklar... Durun, bir de arılar vardı değil mi? Hatta asıl çalışkan olan arılardı, karıncalarsa toplama açısından daha çok kapitalizme, eşit paylaşım açısındansa komünizme örnek verilebilir. Şimdi bu açıdan bakınca 2008 yılında bir caminin

Büyük hata...

Resim
"Sev çünkü sevmek en kolay" diyor ya şarkıda, gerçekten öyle. Seveceksin aga, ölümüne seveceksin, aptalca seveceksin, karşılıksız ve hatta köpekler gibi... (Her ne kadar genelleyerek anlatılacak olsa da bundan sonra yazılanlar kişisel tecrübe olduğundan, durum sizde böyle değilse lütfen nispet yapar gibi yorum yazmayın) Ama belli etmeyeceksin karşıya. Hele hele hayatında hiç evcil hayvanı olmamış hatta hiçbir hayvanın başını bile okşamamış bir sevgiliye bunu belli etmeyeceksin işte.  Çünkü hayatında anne-babasından başka kendisini karşılıksız ve böyle salakça seveni hiç olmamış birisi, seninle karşılaştığında ne yapacağını bilemez ve ayının yavrusunu severken öldürmesine benzer durumu. Belli etmeyeceksin, belli ettiğin an "elde var bir" olursun ve senin için hiç bir çaba sarf etmesine gerek olmadığını anlayan bir sevgiliden daha fazla canını yakamaz hiç kimse... Uğruna her şeyinden, herkesinden vazgeçersin ama o senin için hiç bir şeyinden ve hiçkimsesinden vazg

Yalancıyız!

Resim
Geçen hafta Cuma namazında, imam iki rekatta iki kısa ayet okumuştu ama hayatımdaki en etkileyici Cuma idi diyebilirim. İlk rekatta okuduğu ayetin anlamını temel Arapça bilgimle çat pat çıkarmıştım: "Ey iman edenler, sabır ve namazla O'ndan yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara 153). İkinci rekatta okuduğunu ise çıkaramamıştım. Anlamını bilmeden kılınan namaz emin olun jimnastikten farksızdır. O yüzden çıkışta yanımızdaki Arapça bilen abimize sordum anlamını ve emin olun o olmasa gidip imama soracaktım. Anlamı şu dedi: "Ey iman edenler, neden söylediklerinizi yapmıyorsunuz?!". O sırada birkaç kişiydik ve anlamı duyunca bir-iki saniyeliğine toplu bir şok yaşadık veya ben öyle hissettim. Hâlen şoktan kurtulmuş sayılmam ve kurtulmak da istemiyorum. Sürekli okuyorum bu âyeti. Kısa bir araştırmayla Saf Suresinin 2. âyeti olduğunu öğrendim. Meallerdeki anlamı biraz daha farklı ama aynı kapıya çıkıyor:  "Ey iman edenler! Yapmayacağ

Odun

Resim
(Tüm odunlara atıftır.) "Meyve derdi olmayan ağaç odundur." demiş şair. Aslında nerden bakıldığına göre değişen bir önerme. Sanki odunun bir faydası yokmuş gibi anlaşılabilir. İnsan yaşamının şu anki standartlara ulaşmasında (en azından dünyanın bir kısmında), odunun ve dolayısıyla ateş gücünün ne kadar önemli olduğunu hatırlatmaya gerek yok. Tabi sadece insan yaşamı değil tüm tabiat için de odunun anlamı büyüktür. Ama bu kadar geniş düşünmeye dahi gerek kalmadan sırf odun'u veya kerestesi için üretilen ağaçların da olduğunu düşünmek bile kâfîdir. Yani fayda sağlamanın esas unsuru "meyve" vermek değildir, ya da en azından hem maddi hem de manevi açıdan akla ilk gelen anlamıyla "meyve" vermek değildir. İnsan hayatı da çok farklı sayılmaz. Herkes "meyve" ağacı olursa... Ama durun bu açıklama insanları sınıflara bölen, zengin-fakir ayırımını dahi meşru gösteren gerek doğu gerek batı felsefelerine götürebilir bizi. Olay şu ki, insan hayatı

Tesbih

Resim
(Koka tesbihim - 2007) "Bir adam acıksa ve eline bir tesbih alıp akşama kadar 'yemek, yemek...' diye çekse bu adamın karnının doymayacağı açıktır." Sanırım "tesbih" ve "zikir" konularına bu açıdan bakmak daha faydalı olacak. Olayı abartıp "zikirmatik" denen şeye ilgi duyanlara bir çimdik... (Muhlis abiye teşekkürler bu güzel örnek için)

Fark...

Resim
Her şeye rağmen mutlu olmaya çalışmakla, her şeye rağmen mutlu etmeye çalışmak arasında o kadar büyük bir fark var ki... Bencillikle diğergâmlık arasındaki fark gibi...

Paylaştık....

Resim
Hayatın cevaplarını paylaştı(k), tüm evet'ler ona düştü, tüm hayır'larsa bana... Eee, hayat müşterek...

Erkek sözü

Resim
Hiç anlam veremezdim, söz verip de tutmanın bile cinsiyetle ilgili bir ayrımcılığa tabi tutulmasına. "İnsan" söz vermişse tutmalı, bu bir gurur, bir var olma meselesidir. Sözün kesinlikle yerine getirileceğini vurgulamak için bir de "erkek sözü!" kalıbını kullanmanın ne anlamı var ki diye düşünüp dururdum. Atalarımız bir söz söylemişse, bir deyim kullanmışsa bunun mutlaka geçerli bir sebebi vardır, evlenince her şeyi daha iyi anladım... 

Yorulduk...

Resim
"Yorulduk beklemekten. Yorulduk bulduğumuz yuvarlak taşları derelerde düşürüp kaybetmekten.   Yorulduk beklemekten. Yorulduk gözlerimizi ucu görünmeyen yollara dikmekten. Değişmedi ritimler. Değişmedi avuçlarımızdaki uzun kırık çizgiler. Hâlâ bir arpa boyu yol, gittiğimiz. Kumsallara dağılmış deniz kabukları kadar az hâlâ sayımız. Hâlâ duruyor bir kömür karasının yüzlerimize dokuduğu kir. Tütünün gecelerimize eklediği zifir... Yorulduk beklemekten. Yorulduk rüzgârın yorduğu fırıldaklarda çılgınca dönmekten. Gelmedi haberini beklediğimiz ulak. Yürümedi anlamın can suyu dallarımıza. Açılmadı çiçekleri bahçelerimizin. Çıkmaz sokaklar gibi kaldık her birimiz. Yıkık köprüler gibi kaldık. Dünyanın dışına düşüyor attığımız bütün taşlar. Tellere takılıyor uçurduğumuz bütün hayaller. Bütün hayaller... Bütün görünmez kuşları içimizdeki ormanın... Dışımızdaki ormanın... Yorulduk beklemekten. Yorulduk bilinmezliğe açılan tıkırtılara kulak vermekten. Dinmedi sözlere sinen o u

Sevgi...

Sevginizi belirli şartlara bağladığınız zaman, o şartlar ortadan kaybolduğunda sevginiz de kaybolur. Hayatta hiçbir şeyin sabit kalmadığı düşünülürse, birini bu şartlarla sevmek imkansız hâle gelir. Bir büyüğün dediği gibi: "Gerçek sevgi, iyilik gördüğünde artmayan, kötülük gördüğünde eksilmeyendir". Fakat böyle bir sevgi sanırım sadece annelerde olabilir. Yine de şu kesin ki, hiç değilse böyle bir sevgiye ulaşmayı amaç edinerek birini sevmek, her şeyi daha kolay ve daha huzur verici hale getirir.

Hastalık

Resim
Tedavi olmak için kullandığın şey, hastalığının asıl sebebi ise ne yaparsın? Kullanmasan öleceksin, kullansan çare değil...

Biz...

"Bu bizim karakteristiğimiz: Susarız, çok susarız; tepemize binerler, üstümüze çıkarlar; ayağa kalkarız, bu sefer de hiç oturmayız, her şeyi berbad ederiz." Erkin KORAY 2007 TRT2'de bir programda

Besmele

...Zalimlerin sofrasına besmeleyle oturmak...

Tekrar

Resim
Bu çağın insanları olarak tekrardan hoşlanmıyoruz. Hem de en küçüğünden bile. Oysa "tekrar"larla dolu bir dünyada yaşadığımızın farkında değiliz. Güneşin her gün doğudan doğup batıdan batmasından, her sonbaharda yaprakların dökülüp ilkbaharda tabiatın yeniden canlanmasından, sistemlerin ve galaksilerin kendi içinde ve dışında dönüşlerine kadar varan bir tekrar... En küçüğünden en büyüğüne kadar "tekrar"larla çevrili bir dünyadayız. Ama hiçbir "tekrar" diğeriyle aynı değil aslında. Tekrarlardaki farklılığı göremez hâle ge(tiri)len gözler, insanın "mutlu" olmasını da engelliyor. Bu tekrarları "aynı" sanan insanlar müthiş bir "farklılık" arayışı içine giriyor. Oysa ne yaparlarsa yapsınlar, hayat onları yine "tekrar" çıkmazının içine düşürüyor. İşte kaos o zaman başlıyor: Sürekli farklılık arama kaosu... Tekrarlardaki farklılığı, farklılıktaki tekrarı ve tekrarların üzerindeki birliği görmeye çalışan gözlerse kör edil

Ah Gençlik Ah!

"Bir de genç olacaksınız. Ben sizin gibiyken..." Bu ve benzeri ifadeleri bir kez daha duyarsam söyleyen kişiye ağız-burun dalacam (ama içimden). Nedir bu! "Şu an"ı kendi geçmişimizle değerlendirecek-kıyaslayacak kadar dar kafalarımız. Halbuki bir şeyi unutuyoruz; bizim geçmişimiz de başkalarının "şu an"ıydı ve onlar da aynen bunları söylüyordu belki de. "Ben sizin gibiyken"le başlayan cümleler, zamanın ve ona bağlı olarak da hemen her şeyin yaşadığı değişimi anlayamadığı için dünyanın en anlamsız cümleleridir ve bir gerçeği görmezden gelirler daima: Bu cümleleri söyleyen kişilerin de kendilerinden önceki gençlerden farklı olduğu gerçeği. Hem kendimizin hem de başkalarının başına gelen her olayı sadece kendi tecrübelerimize dayanarak yorumlamak, ne yaparsak yapalım vazgeçemeyeceğimiz bir huyumuz. Üç tane Yozgatlı (örneğe takılmayın) tanıyarak "Yozgatlılar şöyledir, böyledir..." diye genelleme yapabiliyoruz. Tanıdığımız insan say

Tuhaf

Resim
Bazı soruların cevapları olmuyor ve bazı ülkelerde de cevabı olmayan soruların miktarı çok fazla olabiliyor. Bir ülke düşünün ...Halkının çoğunun inandığı dine; değerlere inanmama özgürlüğü; hem hukuki hem entelektüel hem de kısmen bile olsa toplumsal olarak bir "hak" şeklinde kabul edilmiş olsun -ki inanç özgürlüğü, insanın varoluşundan gelen en tabii haktır. Ancak o ülkenin tarihinde öyle kişiler, kurumlar, kavramlar var ki onlara inanmıyorsanız "insan olmanız mümkün değil"... Onları asla eleştiremez, karşılarına herhangi bir alternatif getiremez ve hatta elleyemezsiniz bile. Haddinize değildir, küçük beyinleriniz almaz. İşte böyle ülkelerde cevapsız soruların sayısı ve cevap bulmanın sorumluluğu da fazla oluyor. Özellikle en temel sorunun yani "Neden?" sorusunun cevabını bulamıyorsunuz. Neden bu insanların ilahlarına bile inanmama özgürlüğüm varken, bazı şahıs-kurum-kavramları en küçük şekilde bile eleştiremiyorum?!  Resmî anlayışla halkın anlay

Nedamet

Resim
Belki de her şey o zaman başladı. Ortaokulda coğrafya sınavında arkadaşımın ısrarına dayanamayıp kopya verince öğretmen: "Senden hiç ummazdım!" demişti. Şimdi geriye dönüp bakınca, beni tanıyanların-sevenlerin, öğrendikleri zaman aynı sözü söyleyecekleri ne kadar da çok şey yaptığımı görüyorum. Miktar olarak değil ama çirkinlik olarak dehşet verici şeylerdi yaptıklarım. Yanlış işler yapınca bir ömür çıkmayacak bir pişmanlık siniyor insanın yüreğine. Birilerine herhangi bir öğüt vereceğim zaman hep bu yaptıklarım geliyor aklıma, susuyorum sonra. Bazen alelade zamanlarda öyle bir duraksıyorum ki... Geçmiş, şu an, gelecek... Hepsi anlamsızlaşıyor. Hayallerim, planlarım, pişmanlıklarım, sevdiklerim... Öyle bir hiçlik çöküyor ki üzerime... Yaşamak denen şey öyle saçma geliyor ki... Yo hayır, intiharı düşündüğümden değil, asla! Sadece "Kimim ben, burda ne yapıyorum?" sorularına ikna edici cevaplar bulamadığımda, tabiatta bilinçsizce yer kaplayan taştan, kayadan farks

Biraz Anarşi

Resim
Anarşizm deyince herkesin aklına gelen "terörizm"den bahsetmiyorum. Bu önemli felsefi akımı terör örgütleriyle özdeşleştirmek, şekli benziyor diye patlıcan ve muzu aynı şey saymaktan farksızdır. Ha anarşizmin insanlığa fayda getireceğine de inanmıyorum. Dinî, ahlakî, hukukî, sosyal vb. onlarca çeşit kuralın varlığına rağmen insan soyu olarak dünyayı bu hâle getirmişken bir de anarşi ortamında nasıl mahluklara dönüşürüz Allah bilir. Gerçi anarşizm de bu paradoksa tepki olarak ortaya çıkan bir akım ve "kuralsızlık" diye basit bir şekilde de tanımlanamaz. Her neyse. Söylemek istediğim şey başka zaten. Sanırım kuralları sevmemek ve onlara uymamak toplum olarak değil insanlık olarak genlerimize işlemiş. Özellikle de kendi elimizle çıkardığımız kurallara uymamak... "Kurallar çiğnenmek içindir" ve türevi düsturlar zaman zaman hepimizin hayatına yön verir. Bazılarımız bunu hayat tarzı hâline getirir ki bu kişilere de "suçlu" deniyor çoğunlukla. Bu b

Rastgele

Değerlendirenler

Kim terörist?

Kim terörist?

Misafirler