Kayıtlar

Ateş ve Duman

Resim
Eski bir sözdür bu, ateş almayan yerden duman çıkmayacağı; ama belki de günümüzde çok da anlamlı değil. Artık dumansız ateşlerin, ateşsiz dumanların bilimsel deneyler dışında da çıkarılabildiği bir dönemdeyiz. Hele ki ülkemiz bu anlamda pınarlar ve şelalelerle dolu.  Bir yanlışı yapan kendi grubumuzdan birisiyse o durumu her şekilde olumlu bir yöne tevil ediyoruz. Hiç eğip bükemeyeceğimiz sertlikte bir olaysa en fazla o yanlışı yapan kişiyi değiştiriveriyoruz. Yanlışı yapanın sürekli yanına kâr kaldığı diyarlarda yaşıyoruz. Fakat eğer bu yanlışı rakibi olduğumuz anlayıştan biri yaparsa vay hâline onun. Bunu sadece biz değil dünyadaki tüm gruplar yapıyor. Homojenlik iddiasında/çabasında olan tüm grupların, kurtuluşun sadece kendisinde olduğunu savunan tüm oluşumların mottosudur bu: Bizdensen sana korku yok! Tutarlılık... Bu sade ve basit duran erdem o kadar önemli ki umursanmadığında insanı dinden bile çıkarır. Ahlak sahibi olmanın hemen peşine gelir benim sıralamamda. Günlük hayatı...

Bağımsız Yargı

Resim
Asansör bekliyorum geçenlerde. Karşımda bir adam, gözümün içine bakıyor. Merhaba demem lazım insaniyet namına, kafam dalgın, demiyorum. Ağzımı açamıyorum, sebepsiz. O da demiyor, belki de benden bekliyor. Aynı kata geldik, indi ve bir şey demeden gitti, ben de bir şey demedim. Öyle odun gibi bir seyahat geçirdik beraber, otuz saniye boyunca.   Yaşadığımız tek bir olaya bakıp/takılıp çok çabuk kararlar veriyoruz birbirimiz hakkında. Hemen kesin yargılarda bulunuyoruz. Belki de her şey şu anlattığım olay kadar basit ve de anlamsız.   Artık yoruldum. Gençken her şeye ve herkese itiraz ediyor insan; hatta bunun gençlikten kaynaklandığını söyleyenlere bile. Eskiden yanımdakinin daha dindar olmak için yaptığını düşündüğüm takkesinden, sakalından bile rahatsızlık duyardım. Sanki ben çok matah biriymişim gibi. Zaman geçtikçe hepsi boş görünüyor gözüme. Sadece kendimi düzeltmeye çalışıyorum artık, en çok hatanın kendimde olduğunu fark edeli uzun bir süre oldu.   Yoruldum. En çok d...

Sıkıntı

Resim
- Alo, Bayram nasılsın? - .... - İyi işte işte n'olsun, sıkıntıdayım, halletmeye çalışıyorum. - ... * Her insan kendi derdini en büyüğü zannediyor galiba. Ya da daraltayım biraz, tanıdığım bir çok insan, başına gelen sıkıntılara, sadece onun başına geliyormuş gibi tepki veriyor. Öyle bir edebiyat parçalıyorlar ki şaşırıp kalıyorum. Sıkıntı anında, dert henüz aktifken bu tepkiler verildiğinde anlayışla karşılamak elbette mümkün, hatta karşılanmalı da ancak normal zamanında bile, daha önce yaşamış-bitirmiş olduğu dertlerle öyle bir arabesk haline bürünüyorlar ki, dünya üzerinde milyonlarca insanın el'an ne acılarla uğraştığı hakkında hiçbir fikirleri olmuyor. Galiba buna en sade anlamıyla  şükürsüzlük  deniyor. Maddi imkanları bizden biraz iyi olan insanları bile dertsiz, tasasız zannediyoruz. Bizim gözümüzde en mutlu insanlar onlar. "Keşke onlar gibi olabilsek." Parasının haddi hesabı olmayanlarsa zaten bizim gözümüzde cennette. Paraları var, başka ne dertl...

Özgüven Sorunu

Resim
Pandemi nedeniyle maske ve mesafe kurallarına uyularak cami bahçesinde kılınan cuma namazlarından birindeydim. Sünneti kılmış, hutbe için bekliyorduk. Caminin yanındaki binaların birinden, muhtemelen bir dükkanda yapılmakta olan tadilattan tiz bir matkap sesi geliyordu. Cemaatten biri daha fazla dayanamadı ve bağırdı: - Aloooo! Cuma vakti cuma, kapat şunu! Ses birden kesildi tabi. Adam bağırana kadar bu durumun namaz için bir engel teşkil ettiğinin farkında bile değildim ki değildi de aslında. Bu şekilde söylenmesi doğru muydu değil miydi'nin ötesinde aklıma başka düşünceler geldi. Müslümanlık iddiası güden insanlar birbirini tatlı dille bile olsa uyarmaya , yanlışı söylemeye yanaşmıyor, buna dilleri varmıyordu. Dini ritüeller temelde kişiseldir evet; ama yarım saat olsun ibadet ederken saygı beklemek de çok doğal bir hak olsa gerek, hiç değilse toplu yapılması gereken ibadetlerde. Yabancı memleketlerde Müslümanlara gösterilen saygıyı bile, aynı dine mensup olduğunu iddia ettiği k...

Neden?

Resim
Sebep-sonuç ilişkilerine dayalı bir hayatta yaşıyoruz, o yüzden "neden" sorusuna varoluşsal anlamda cevaplar bulamıyoruz her zaman; çünkü yok. Varsa da anlayabileceğimiz bir cevap değildir muhtemelen. Yaratılışa getirdiğimiz bütün eleştirilerin temelinde bu nedensellik arayışı yatıyor. Tanrı inancına mesafeli insanların aklında da hep aynı sorular dönüyor. İnsan ürünü mantıkla Mutlak Güç'ün eylemlerini sorgulayıp etik bağlantılar kurmaya çalışıyoruz. Bu da bizi asla O'na ulaştıramıyor. Bu kadar çocuğun, bu kadar masumun ölmesine izin veren, bu kadar zulme göz yuman bir kudrete nasıl iman edeyim gibi sorular kendi içinde mantıklı olabilir; ancak mantık sadece neden-sonuç ilişkileriyle kısıtlanmış bu aleme özgü bir bağlantılar bütünü.  Neredeyse bütün kötülüklerin cezasız ve iyiliklerin karşılıksız kaldığı dünya hayatından ötede bir aleme, her hakkın yerini bulduğu bir diyara iman etmeden de mantıksız durumlara mantıklı cevaplar bulamayacağız belki de. Her birimizin akl...

Babam ve Bi de Patili Dostum

Resim
Çocukken babamın, meyve ağaçlarını neden hep evimizin önündeki bahçenin yol tarafına diktiğini anlamaz hatta sinirlenirdim; çünkü okula giden veya okuldan dönen çocuklar ağaçların dallarını kıra kıra toplarlardı daha yeni meyveye durmuş çağlaları ve hatta olmamış vişneleri. Ağaçlara mı üzülürdüm yoksa meyvelere mi, yoksa ben yiyemeden yok olup gitmelerine mi bilmiyorum; ama net olan şey babama olan kızgınlığımdı. İçeri dikseydi ya o ağaçları! O zaman aklımın almadığı bu olayda ne eğitici dersler olduğunu yaşım ilerlediğinde anlamaya başladım.  Akıl yaşta değil baştadır derler; ama bu söze bir şerh düşülerek yapılan meşhur devam kısmı da bulunur: "lakin aklı başa yaş getirir". Genç kardeşlerim kusura bakmasın, ben de yaşlı değilim gerçi; ama emin olun insan birçok şeyi el yordamıyla, deneye yanıla tecrübe etmeden asla anlayamıyor, bazen tecrübe etse de anlayamıyor, yanlış ve sabitleşen çıkarımlarda bulunuyor.  Babam neden ısrarla meyve ağaçlar...

Ortayolculuk

Resim
Çok yakınımdaki bazı insanlarda gözlemlediğim bir durum var: Radikallik. Akla ilk gelen alanlardan son gelen alanlara kadar. Sonra bir baktım ki çok uzağımdaki insanlarda da var bu durum. Bu radikalliğimizin payını almadığı hiçbir alan kalmadı. Deprem oluyor, aynıyız; savaşlar yaşanıyor yanı başımızda, ülke içinde, aynıyız; yangınlar, seller, toplumsal felaketler yaşanıyor, aynıyız. Asalım keselim ile umursamazlık uçlarındayız, iki ucu da kanserojen.  Mesela teknoloji kullanımı... Beynimize çip takılmasını tartışıyoruz ama her birimizin elinde birer çip var ve güle oynaya kullanıyoruz. İlk çıktıklarında bu oyuncaklarımız için de aynı tartışmaları yapmıştık gerçi. Muhtemelen beynimize de aynı şekilde kendi istek ve hatta karşı konulamaz arzumuzla taktıracağız.  Artık her bir bilgiyi elimizdeki ekranlardan yaptığımız "araştırma"larla ediniyoruz. Tarhana çorbası yapımından, Hudeybiye barış anlaşmasına, patates nasıl ekilirden göktaşlarına kadar her konuya değinen bir sosyal ...

Rastgele

Değerlendirenler

Kim terörist?

Kim terörist?

Misafirler